Sayfalar

7 Kasım 2012 Çarşamba

Felsefe ve Sanat

 

Sanat ve Felsefe
Sanat, bir duygunun, tasarının, ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı, veya, bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık olarak tanımlanır. Ya da sanat; insanların nesnel gerçekliği, estetiksel biçimde yeniden yaratması ve bunu yapabilme yeteneğidir. Kısaca sanat, insanla, nesnel gerçekçilik arasındaki estetik ilişkidir. Sanatçı  “güzel”i, “hoşa giden”i bulmaya çalışır; hatta daha da ileri giderek kendini sanat eserine katar.(öznellik) Bireyin içsel değer ve algılarını dışa vurabilme  yetisi, sanatın oluşumunda temel bir gerekliliktir.
Felsefe gibi sanatta insana özgü bir etkinliktir. İlk sanat etkinlikleri tarih öncesi dönemlerde yaşamış olan insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimlerle başlamıştır.
Felsefe ile sanat işlevleri bakımından birbirlerine çok yakındır. Filozof evren, bilgi, eylem vb. ile ilgili “doğruları”arar.
Acaba sanat veya sanatçı herkesin anlayabileceği bir biçimde duygu veya düşüncelerini dile getirdiğinde bize bir şey bildirir mi ? Başka deyişle sanatçının verdiği bilgi ne tür bir bilgidir, daha doğrusu o bir bilgi midir? Bilimden ve hatta felsefeden farklı olarak sanat yapıtı, normal algılanan dünya ile, nesneler dünyası ile ilgili olarak bize bir şey bildirmez. Onda yine felsefe ve bilimden farklı olarak hiçbir olay veya yasa ileri sürülmez ve yine bilim ve felsefeden farklı olarak onda hiç bir şey doğru veya yanlış değildir. Sanat, sanatçının dünyasını onun gerçeğini bize anlatır. Bu gerçek şüphesiz bilim ve felsefede alışılagelen anlamda nesnel veya evrensel bir gerçek değildir, öznel ve kişisel bir gerçektir.
Felsefe ve sanat, her ikisi de varlığı, hayat ve insanı yaratıcı bir zeka ile kavrar ve yorumlar. Ancak filozofun amacı var olanı aramak ve kavramak iken sanatçının amacı güzeli bulmak, duymak ve yasamaktır. Sanatçı sezgi ve coşkuyu kullanırken felsefe ise akıl ve mantık ilkeleri ile hareket eder. Her ikisi de dış olayların objektif gerçekliğini ferdi duyuş ve görüşlerle aşmak ister. Her ikisi de evrenin temelindeki ahenk ve bütünlüğü bulmaya, varlığın sırlarını açmaya çalışırlar. Sanat ruh ve duygu dünyamızı kendi bilincimizde derinleştirirken felsefe  zihin ve düşünce dünyamızı derinleştirir.
Sanat-yaşam ayırımı yapılamaz. Sanatçının yaptığı şey, durumları belli sınırlar içinde göstermek; sayısız olaylar, ya da olabilecek olaylar arasından en önemlilerini çekip çıkararak, onlara yeni boyutlar kazandırarak değerlerini belirtmek; başka insanların da onların anlamlarını görebilmesini sağlamaktır. Sanat, bakış açınıza ve iç dünyanızın sorunsuzluğuna göre yaşamın ta kendisidir. İnsanı ve yaşamını konu alan hiçbir olgu ve kavram, felsefenin sınırları dışında kalamadığına göre, sanat ve felsefenin iç içeliği bir gerçektir ve sonuç olarak felsefe “düşünebilmek sanatı” dır. Düşünmek, her olgunun, her bilginin, her varoluşun temelindeki tek gerçektir. İnsanı insan yapan, düşünebilmesidir. İnsanın düşünsel yaşamındaki her evre, sanata bir adım mesafede yer alır. Düşünsel gözlemcilik, bireylerin, genlerinde taşıdıkları yaşamsal pozitif enerjinin etkisi ve çevresel etkenlerin katkısıyla oluşturdukları soyut kavramları irdeleme yetileriyle düşünmeleri ve sonuçlarını nesnel bir biçimde diğer insanlara sunabilmeleridir. Çünkü düşünsel gözlemciliğin sonunda nesnel bir sonuç elde etme ve ortaya koyma beklenir. Bu, ortaya nesnel bir sonuç koyabilme edimi ise, işte o, sanata bir adımlık mesafenin somut sonucudur.

“Sanat eserleri diğer nesneler gibi vardır. Resimler bir şapka veya palto gibi duvarda asılı dururlar. Sözgelimi Van Gogh’un bir çiftçinin ayakkabılarını gösteren resmi bir sergiden diğerine taşınıp durur, aynı Zonguldak’tan gönderilen kömür veya Karadeniz ormanlarından gönderilen tomrukların taşınması gibi. Cemal Süreyya’nın şiirleri, bir öğrencinin sırt çantasında diğer eşyalarıyla bir arada bulunabilir. Beethoven’in eserleri kitapevlerinde raflara tıpkı kırtasiye malzemeleri gibi yerleştirilir. Yine de bir şeyi sanat eseri olarak görüp diğer nesnelerden ayrı tutuyorsak o, estetikle ilgili görüşlerimize uygundur.”

“Bir resim, düşünülerek bulunmaz, bizzat ele alınmadan kurgulanmaz. Bir insanın düşüncelerinin değişmesi gibi, bir resim de yapılırken sürekli değişir. Ve hatta bittiğinde bile, ona bakanların bilinç durumlarıyla bağlantılı olarak değişmeye devam eder. Günden güne ve yaşamın bize dayattığı değişimlere katlanarak… Bir canlı gibi resmin de kendine özgü bir yaşamı vardır. Aslında bu çok doğal, resim ona bakan insan aracılığıyla yaşar.”

Her iki paragrafın ortak noktası; sanat ürünü alılmayıcısına göre şekillendiğidir. Sanat eseri ne kadar yaratıcısının özelliklerini taşırsa bir o kadar da alılmayıcısının özelliklerini taşır. Onun değerini belirleyen alılmayıcının kendisidir. Nasıl ki bir objeyi veya olayı her sanatçı farklı ifade ederse, o sanat eserine bakanlar (ya da inceleyenler) da farklı duygulara kapılırlar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder