BİLGİ FELSEFESİ(EPİSTEMOLOJİ)
BİLGİ FELSEFESİNİN KONUSU
Bilginin imkânı, kaynağı,sınırları ve ölçütleri
konularıyla ilgilenen felsefe dalına epistemoloji denir.
Felsefe ilk ortaya çıktığı dönemlerde daha bilginin
konusu olan nesneyle (obje) ilgilenmiştir.Bilginin doğruluğu elde edilmesine
bakılmamıştır.Bilginin konusu olan varlığın ilk ortaya çıkışı ve ana maddesi
gibi sorulara cevap aradıkları için ilk filozoflara "doğa
filozofları" denmiştir.
Bilginin bizzat kendisinin tartışma konusu yapılarak
felsefenin konusu içine girmesi Sofistler, Sokrates,Platon ve Aristoteles gibi
filozoflarla olmuştur.
BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI
GERÇEKLİK(REALİTE)-DOĞRULUK(HAKİKAT)
Bazı Batı yapımı filmlerde mahkemedeki sanığa
"Gerçeği yalnızca gerçeği söyleyeceğine yemin eder misin" ifadesi
kullanılır. Bu ifade de gerçeklikten kasıt doğruluktur ve yanlış değil doğru
bilgileri söylemesi istenmektedir . Felsefe bu günlük kullanımdan tamamen
farklı olarak gerçeklik ve doğruluğu birbirinden ayırmaktadır.
Bilgi felsefesinde gerçek dış dünyada insan zihninden
bağımsız olarak bulunandır.
Gerçeklik bir var olma biçimidir. Mesela; kalem,sıra,
bilgisayar, ay, taş, böcek vs. gerçekliktir. Çünkü insan zihninden bağımsız bir
varoluşa sahiptir. Kaf dağının gerçekliği yoktur sadece düşünce de varoluş
özelliğine sahiptir.
Doğruluk ise bilginin nesneye uygunluğudur.
"Bu gün hava soğuktur" önermesinin
doğruluğunu dışarıya bakarak öğrenebiliriz. Eğer hava soğuksa bilgi nesneye
uygun olduğu için doğrudur.
Havanın gerçekliği vardır çünkü nesnel dünyada yer
almaktadır. Hava soğuktur yargısının ise doğruluğu vardır.
Nesnelerin gerçekliği , nesnelere ait yargıların
doğruluğu vardır.
TEMELLENDİRME
Öne sürülen iddianın dayanaklarını göstermek, iddiayı
kanıtlamak amacıyla yapılan çalışmaya denir.
Mesela; evrenin yaratıldığını iddia eden bir filozof
şöyle temellendirme yapmaktadır.
Bir harf yazarsız, bir eser sanatçısız, bir köy
muhtarsız olmazsa evrende mutlaka mükemmel bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu nedenle
ALLAH vardır ve evreni yaratmıştır.
BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL SORUNLARI
İlk çağ filozoflarından bazıları "genel geçer
doğru bilgi var mıdır ? sorusuna başlangıçta kayıtsız kalmıştır demiştik.Çünkü
bilgiyi elde etme naif empirizm denilen şekildedir. Yani yalın gözlemlere
dayanarak doğru olan bilgiler zaten elde edilmektedir.
·
1) Doğru
bilgi mümkün müdür?
·
a)
"Doğru bilgi mümkün değildir" diyenler- septikler(şüpheci filozoflar)
·
b)
"Doğru bilgi mümkün dür" diyenler- dogmatikler
·
2) Doğru
Bilginin kaynağı ve ölçütü nedir?
·
a) Bilginin
kaynağı duyular ve deneylerdir-empirizim
·
b) Bilginin
kaynağı akıldır-rasyonalizm
·
c) Bilginin
kaynağı sezgidir-entüisyonizm
·
d) Bilginin
kaynağı fayda sağlamaktır- pragmatizm
·
e) Bilginin
kaynağı olgulardır-pozitivizm
·
f) Bilginin
kaynağı insanın iç tecrübesidir-egzistansizyalizm
·
g) Bilginin
kaynağı fenomenlerdir-fenomenoloji
·
h) Bilginin
kaynağı vahiydir, imandır- fideizm
·
3) Bilginin
alanı, sınırları ve kapsamı var mıdır?
·
a) Duyu
dünyası içinde verilmiş varlıkların dışındaki varlıklar bilinemez görüşünde
olanlar
Pozitivizm, Kritisizm, Pragmatizm
b)İnsan bilgisine sınır koyulamayacağını düşünenler de
vardır.
Hegel , Platon, Farabi
DOĞRU BİLGİNİN İMKANI PROBLEMİ
·
a) Doğru
bilginin imkansızlığı
Doğru bilgiyi elde etmek mümkün değildir diyerek bilgi
konusuna şüpheci yaklaşanlardır.
Bu filozoflar gündelik deneyleri sonucu bilgi elde
ederken duyularının kendilerini yanılttıklarını düşünürler. Mesela suya
batırılan düzgün bir çubuk kırık olarak algılanıyorsa duyularımızın bize
getirdiği her bilgi doğru olmayabilir.
İlk çağ Yunan felsefesinde septikler sistemli bir
şekilde şüpheciliği ortaya atmışlardır.
Ancak onlardan önce Herakleitos, Parmenides, Elealı
Zenon, Demokritos gibi filozoflar şüpheciliğe zemin hazırlamışlardır.
Herakleitos'a göre sürekli bir değişim ve hareket
olduğu halde biz her şeyi durağan olarak algılamaktayız(yani duyularımız bize
değişimi göstermemektedir) sürekli değişim varsa bilgilerimizde değişim
gösterecektir.
Elea okulu (bu günkü İtalya'nın Elea kentinde
yaşadıkları için bu adı alan bir gruptur)
Parmenides (m.ö. 540-470) tam terine duyular bize
dünyayı sürekli değişim içinde göstermektedir.(yeşil olan yaprak sararmakta,
elime aldığım kalem eskimektedir) sürekli olan bir değişim içinde hiçbir zaman
"bu şudur" diyemeyiz. Çünkü özdeşlik ilkesine göre " bir şey ne
ise odur."
Zenon ise hareket, zaman, mekân, çokluk gibi
kavramların olmadığını göstermek için olmayana ergi(saçmaya indirgeme) ya da
paradoks adı verilen bazı mantık oyunlarıyla kanıtlamaya çalışmıştır.
Paradoks, her ikisi de sağlam kanıtlara dayanıyor gibi
görünen iki akıl yürütmenin karşıt ya da çelişkili sonuçlara götürmesidir.
"Zenon'un çokluğa karşı ileri sürdüğü kanıtlardan
biri yığın kanıtıdır. Zenon karşısındakilere bir buğday yığınını gösterip
"ben bundan birtane buğday alırsam bu yığın yine yığın olarak kalır mı?
Diye sorarmış. Karşısındaki "evet" cevabını verirse o zaman "ben
bu yığından bir buğday alırım kalan yine yığındır. Sonra bir buğday daha
alırım, kalan yine yığındır. Sonuncu buğday tanesini de aldığımda senin ölçüne
göre kalan hiçliğin yine yığın olması gerekir." Dermiş. Bunun tersi olarak
da, "bir tane buğday yığın mıdır?" diye sorarmış. Karşısındaki hayır
derse öyleyse ben bu taneye bir tane daha eklerim. Sonra bir tane daha .. Senin
öncülüne göre bunların hiçbir zaman bir yığın olmaması gerekir." dermiş.
Böylece görünüşün aldatıcı olduğunu, gerçeğin sadece akılda bulunduğunu
kanıtlamaya çalışır.
Hareketin olmadığını gösteren kanıtlarının en ünlüsü
Akhilleus(Aşil) ile kaplumbağa arasındaki yarış kanıtıdır. Ona göre sonlu bir
zaman içinde sonsuz sayıdaki mekân aralıklarından geçilemeyeceği için Akhilleus
kaplumbağayı hiçbir zaman geçemeyecektir.
Zenon'a göre var olanı bir, çokluk ve hareket olarak
düşünürsek çelişmelere düşeriz öyleyse var olan bir ve hareketsizdir.
Demokritos, gerçekten var olan şeylerin gözle
görülemeyecek kadar küçük atomlardan oluştuğunu söyler. Duyularımız bize genel
izlenimler oluşturmaktadır ancak bunlar eşyanın gerçek nitelikleri
olmayacaktır. Böylece şüpheci tavrı devam ettirmektedir.
SOFİSTLER:
MÖ 5.yy'da Yunan dünyasında özellikle Atina'da ortaya
çıkmış bir grup filozoftur. Demokrasiyle yönetilen Atina'da politikayla
uğraşmak isteyen kimseler kendilerine güzel söz söylemeyi(hitabet sanatı), ikna
etmeyi öğretecek öğretmenlere ihtiyaç duydular.
Sofistler, gezgin parayla ders veren öğretmenlerdir.
Özellikleri:
·
Doğa
felsefesi ile uğraşmazlar.
·
Bilginin
imkânına karşı çıkan ilk filozoflardır.
·
Şüphecilikleri
sistemsiz ve çoğu zaman gerekli ciddiyetten yoksundur
·
Bilgi
anlayışları rölâtivisttir. Onlara göre mutlak bilgi yoktur. Duyumlar hem
kişiden kişiye hem de aynı kişide zamanla değişir. Bu nedenle bireysel düşünce
olan sanı (doxa) geçerlidir. (Protogoras'ın ifadesiyle insan her şeyin
ölçüsüdür.)
·
Pragmatisttirler.
Onlara göre her şey rölatif olduğu için bilgi doğruya değil yarara bağlanmalıdır.
·
Sofistler
Georgias, rölativizmi nihilizme götürür. Varlık üzerine bilgi edinmenin
imkânsızlığını üç tezle kanıtlamaya çalışır;
·
- Bir şey
yoktur.
·
- Olsaydı da
bilinemezdi.
·
- Bilinseydi
de başkalarına aktarılamazdı.
SEPTİKLER:
·
Felsefe
tarihinde ilk şüpheciler sofistlerdir. Ancak şüpheciliği sistemli hale getiren
septik filozoflardan Pyrrhon'dur.
·
Onlara göre
biz nesnelerin kendilerini değil görünüşlerini bilebiliriz. Duyular ve akıl
bize nesneleri oldukları gibi değil göründükleri gibi gösterir.
·
Her tez için
bir anti tez öne sürülebilir. Bu nedenle yapılması gereken yargıdan
kaçınmaktır.
·
Pryyhon'un
öğrencisi Timon septisizmi üç soruda toplar:
·
- Nesnelerin
geçek yapısı nedir? (kavranamaz)
·
- Nesneler
karşısındaki durumumuz ne olmalıdır? (yargı vermemek)(epokhe)
·
- Nesneler
karşısındaki tavrımız bize ne kazandırır? (mutluluk)
·
Pyrrhon ve
Timon'un temsil ettiği kuşkuculuk "eski kuşkuculuktur" . Daha sonra
"akademi kuşkuculuğu" adında başka bir grup ortaya çıkar. Bunlar
Platon ‘un akademisindeki öğrencilerden oldukları için bu ismi alırlar. En
önemli temsilcileri Arkesilaos ve Karneades'tir.
·
Sonraları
ise "yeni pyrrhonculuk" ya da "akademi sonrası kuşkuculuk"
adı altında bir başka okul görülür. En önemli temsilcisi Sextus
Empiricus'tur.(m.ö.3. yy)
·
İlk çağ yunan
kuşkuculuğu genellikle duyularla elde edilen bilgilerden kuşku duydukları için
"duyumcu kuşkuculuk" tur. Bu kuşkuculuk sonraki yüzyıllarda ortaya
çıkan "bilimsel kuşkuculuğun" temelini atmıştır. Rönesanstan sonra
doğa bilimlerinin doğmasına ve gelişmesine etki etmiştir. Bu konuda Descartes
özel bir yere sahiptir. Onun şüphesine "metodik şüphecilik" denir.
Descartes kesin bilgiye ulaşıncaya kadar şüpheyi bir araç, yöntem olarak
kullanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder