Sayfalar

9 Kasım 2012 Cuma

Felsefe ve Dil


 
DİL İLE İNSAN SFERİ (SUBJEKTİF SFER) ARASINDAKİ İLİŞKİ
 

1. GİRİŞ  


 

Dil denilince akla gelen sorulardan biri, “Dil ile varlık-dünyası arasındaki ilişki nedir?” sorusudur. Bu soru, Platon’un Kratylos diyalogundan günümüze kadar hep sorula gelmiştir.(1)

Dillerin tümü, hangi dil olursa olsun, her dil; hayatı, insanı, insan ilişkilerini, doğayı, doğada var olanı tanımlamaya/anlamlandırmaya çalışır. İnsanlık, insanlığın yapıp etmeleri, yarattıkları, kendinden sonraya aktarımları, kazanımları; kısacası varlık-dünyasına bakışı tüm dillerin olmazsa olmaz çabasıdır.


İnsan kendi başına değil, tarihi ile birlikte vardır. Yani, tarihsel bir varlık alanıdır. Bu tarihi varlık da dil sayesindedir. İnsan dil ile birlikte varlığını edinmiştir. O nedenledir ki, insanlık ne yaparsa yapsın, nasıl bir iş tutarsa tutsun, neler yaratacaksa yaratsın, kazanımları, kaybettikleri, zaferleri, yenilgileri, buluşları… aklımıza gelebilecek tüm yapıp-etmeleri dil sayesinde oluşur, dil sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılır, dil sayesinde bilgi dünyasındaki yerini alır. Tüm bunların yaratım ve aktarımında insanlık dile borçludur. Diller olmasaydı, ne varlık-tarihinden ne de insanlık- tarihinden söz edilebilinirdi.(2)

 

2. DİL İLE VARLIK ALANI ARASINDAKİ BAĞ

 

Dil kendi başına bir harf, bir hece, bir sözcük değildir. Hatta, kendi başına bir cümle de değildir. Dil; insan ile insan arasında, insan ile varlık dünyası arasında büyük bir korelasyondur. Var olan “şey” dil sayesinde açığa çıkar, dil sayesinde anlam bulur, dil sayesinde farklı anlamlara uğrar, dil sayesinde değişir, dil sayesinde filizlenir, dil sayesinde yok olur.

Varlık dünyasını (gerçek dünyayı) algılamamızı dilimiz sağlar ve herkes gerçek dünyayı ancak kendi dilinde kategorize edilmiş biçimiyle görür. İnsanın dünyaya nasıl baktığı konuştuğu dil ile alakalıdır. Yani, konuşulan dil insanın dünyaya nasıl baktığını belirler. Kişi onun kategorileri içinde düşünür ve algılar. Hangi dil olursa olsun, bu dil ne kadar zayıf olursa olsun, çevremizde var olan “şey”lerin tümünü, içimizde olan, zihnimizde olan, duygusal alanımızda olan tüm “şey”leri bu dil adlandırır. Öylesine ki, var olan şeylerin birbirleri ile olan ilgi ve ilişkileri de bu dil sayesinde bilince çıkar, bu dil sayesinde bilgi alanındaki yerini edinir.

 

3. DİL İLE KÜLTÜR ARASINDAKİ BAĞ

 

Dilin varlık alanı ile olan ilişkisi kültür olarak ortaya çıkar. Dil ile kültür iç içe geçmiş durumdadır. Her toplumun dili o toplumun duygularını, düşünüşlerini, varlık dünyasını görüş ve algılayışını yansıtır. İnsan başardığı her şeyi ilk olarak anadilinde öğrenir. “Ana dili, onu konuşanın dil bilincini belirttiği gibi, onda, çocukluk çağından başlayarak bir dil duygusu da yaratır”(3)

Yani, “Dile şeklini veren biz değilizdir; o bizi şekillendirir. Dilin üzerimizdeki etkisi, hepimiz için geçerliliği olan düşüncelerden ve doğrulardan çok daha güçlüdür.” (4) Dili yapan insan değil, insanı yapan dildir. Bir milleti tam olarak anlayabilmek için, onun dilini de bilmek gerekir. Milleti kandan ziyade ana dili belirtir. Dünya bireyin ruhunda bir sözlük gibidir, o onu ana diliyle okur...”(5)

 

1 Platon, Diyaloglar 1. (çeviri: Teoman Aktüel), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982, s: 189-260

2 Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988, s:232-252

3 Agop Dilaçar, Dil Diller ve Dilcilik, Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1968

4 Macit Gökberk, Değişen Dünya Değişen Dil, YKY, İstanbul, 1998

5 Agop Dilaçar, Dil Diller ve Dilcilik, Türk Dil Kurumu Yayınları: 263, Türk Tarih Kurumu Basımevi,Ankara, 1968

 

 

20. yüzyıl başlarında yaptıkları alan araştırmaları ile dikkat çeken Sapir ile Whorf’un tespitleri bu söylediklerimizi doğrulamaktadır. Sapir ile Whorf vardıkları sonucu şu biçimde özetlerler; “Dil ve gramer düşünsel prosesin bir ürünüdür. Kişinin çevresindeki dünyayı algılaması bu sayede olur. Yani dil, kişinin dünyayı algılama biçimini şekillendirir. İnsanların dil üzerinde değil, dilin insanlar üzerinde kontrolünün olduğunu görmek durumundayız. Dil içinde yaratıldığı kültürü yansıtır. Kültürün bütün değerleri de o dilin içinde varlığını bulur. Yani, o bütün kültürel değerler kendi dilinin formları içinde açığa çıkar ve anlaşılır olurlar. Bu da dil ile kültürün birbirinden ayrılmaz olduğunun göstergesidir.(6)

Saha çalışması yapan insanlar buna “Etnoscience” derler. Bu etnosainstler realite kategorilerini tarif etmede önemli ayrımlara gitmişlerdir. Farklı toplumlar kendi kültürel kategorileri ile farklı toplumları yorumlamaya çalıştıkça, o toplumları anlamada pek başarı gösteremezler. Ancak, bu insanlar kendi kültürel bakış açılarını askıya aldıklarında, bu toplumların kültürel kategorilerini anlayabilirler.

Yine, yapılan araştırmalar gösteriyor ki; İngilizce konuşanlar için, kullandıkları cümlelerde zaman eki önemlidir. Çünkü, onlar için asıl olan işin ne zaman yapıldığıdır. Cümlede kullanılan zaman geçmiş zaman mı, şimdiki zaman mı, gelecek zaman mı? Bu onlar için önemli. Vintu dilinde buna dikkat edilmez. Çünkü, dillerinde zaman kavramı yoktur. Onlar için bilginin aktarıldığı zaman değil, bilginin direk mi aktarıldığı, endirekt mi aktarıldığı önemlidir. Yani, bilgi ilk ağızdan mı, ikinci ağızdan mı aktarılıyor, ona dikkat ederler.

Onların düşün dünyasında önemli olan, “gördüm” ile “görmüş” arasındaki farktır.(7) Nijerya’da “Tiv dilini konuşanlar renkleri nasıl adlandıracak, İngiliz dilini konuşanlar nasıl adlandıracak?” konulu bir alan çalışmasında bu dilleri konuşanların farklı adlandırmaları ile karşılaşılmış, elde edilen veriler ve karşılaştırmalar sonrasında “Doğada kırmızı ve yeşil diye iki keskin rengin olmadığı, kültürümüzün dilimiz aracılığı ile bizi bu renkleri görmeye yönlendirdiği”(8) sonucuna ulaşılmıştır.

Görülen o ki farklı kültürler renkleri farklı algılamakta ve farklı adlandırmaktalar. 1976’da Paul Kay, (University of California, Berkeley linguistics professor) 110 dilde kullanılan renkleri toparlamış, (2006 Delwin Lindsey ile Angela Brown Ohio State University) bu verileri tekrar inceleyerek, birçok dilde yeşil ile mavi arasında ayrım yapılmadığını görmüştür.

Örneğin; Latin dilinde gri ile kahverengi yoktur. Navajo konuşanlar yeşil ile maviyi tek kelime ile anlatırlar. Ruslar, koyu mavi ile gökyüzü mavisi için iki farklı kelime kullanır. Buradan hareketle denilir ki; dillerindeki renk kelimelerinin farklı kullanışından dolayıdır ki Navajo ile Ruslar dünyayı farklı algılayacaklardır. İngilizce konuşanlara belli başlı renkler sorulduğunda; mor, mavi, yeşil, sarı, turuncu, kırmızı (altı renk) cevabı alınırken, Shona dilini konuşanlar dört, Bassa dilini konuşanlar sadece iki kategori adı vermiştir.(9)

Zazaca’da bu soruyu sorduğumuzda, belli başlı renkler için; şia, sur, sıpe, hewz, khewe, gewr, çeqer, boz adlandırmaları ile karşılaştığımız gibi birçok yerde “hewz” ile “khewe”nin (mavi ile yeşilin) birbiri yerine kullanıldığını da görürüz.

Kanada’nın Kuzeybatısı’nda yaşayan yerliler kar yağışını on üç farklı kelime ile ifade ederlerken, Kaliforniya’da yaşayanlar bunu iki kelimeyle ifade ederler. Kar ve buz…

 

 

6 http://anthologyoi.com/ anthropology/linguistics/sapir-and-whorf-linguistic-theory.html

7 http://anthologyoi.com/ anthropology/linguistics/sapir-and-whorf-linguistic-theory.html

8 http://anthro.palomar.edu/ language/language_5.htm

9 http://anthro.palomar.edu/language/language_5.htmSayfa430

Arap dilinde neredeyse yüzün üzerinde adı olan “deve” sözcüğü, diğer dillerde bir veya iki adla geçiştirilir. Türk dilinde, at üzerine onlarca atasözü vardır. Zazaca’da, besi hayvanlarının küçükten büyüğe tasnifi, çevresindekilerden daha detaylıdır. (Sığır için: guke, mozıke, nalıke, nalıgaye, manga (d) / guk, mozık, boğık, viştare, ga (e). Keçi için: bızeke, tuske, karıke, karpejiye, bıze, hefsınge (“hefsınge” sütsüz keçi) (d) / bızek, tusk, kelece, kel, bızame (e). Koyun için: vereke, kavıre, sisege, miye, belendıre (d) / verek, kavır, xogeç, veşn, baran) (e)

Wassman ile Dasen’in Bali Adası’nda; “Dil, Balinese insanlarının düşünme biçimini nasıl etkiler?” konulu çalışmalarında uyguladıkları anket sonucunda, ada insanlarının yönleri mutlak değerler üzerine algıladıklarını gözlemişlerdir. Adadaki coğrafi noktalar ada insanları için önem arz etmekte ve ada insanları sağ, sol, ön, arka kelimeleri yerine bu noktaları kullanmaktalar.(10)

Abarojinler de; sağ-sol-ön-arka kelimelerini kullanmazlar. Bu terimler yerine; Kuzey, Güney, Doğu, Batı gibi pusuladaki yönleri kullanırlar. “Ben şu anda kardeşimin Güneybatısı’nda duruyorum” (11) gibi…

Zazalarda da, Heté Çeme Muzıri, heté deste koy, heté deşte, heté zımey, heté veroci, heté Koye Bılgeşi… (Munzur suyu tarafı, dağ tarafı, ova tarafı, kuzey tarafı, güney tarafı, Bılgeş dağı tarafı…) gibi yer-yöne göre işaret etmeler vardır. Ön-arka kullanılır, ancak; sağ-sol kavramı kullanılmaz. Bir masanın etrafında oturulacakken, masanın sağına soluna otur denmez. Masanın hangi yanında ne varsa o şey tarafına otur denir. Heté soba de roşe, heté locıne de roşe, heté andali de roşe… (Soba tarafında otur, ocak tarafında otur, yüklük tarafında otur…) gibi.

 

4. DİL İLE İNSAN SEZGİLERİ (SUBJEKTİF SFER) ARASINDAKİ BAĞ

 

Dil ile içinde var olduğu toplumun hayata bakışı ve duygusal aktları (subjektif- sfer denen) arasında sıkı bir bağ vardır. Ve bu her toplumda farklılık gösterir. Yani, toplumun dile dair özel alanıdır. Bunun içindir ki her dilde, “maniler”, “özlü sözler”, “atasözleri”, “masallar”, “deyimler”, “nükteler” farklı farklıdır. Bunlar, o toplumun rengidir, desenidir, aynasıdır… Dahası, her dilde “küfürler”, “ünlemler”, “nezaket kelimeleri” de farklıdır. Her dilde bu sferler ya çok işlenmiş ve bu anlamda dil oldukça genişlemiştir; ya da az işlenmiş ve dil bu anlamda oldukça daralmıştır. (12)

Bahse konu olan dildeki bu alan, “Dil Felsefesi” kadar, “Dil Sosyolojisi” bağlamlıdır da. Bir topluluğun dili, sözünü ettiğim anlamda irdelendiğinde; o topluluğun yaptıklarının, ettiklerinin, yarattıklarının, tembelliklerinin, kayıtsızlıklarının ipuçlarını bize sunacaktır. Kısaca, onun hayata bakışını, hayatı ve doğayı anlamlandırma biçiminin fotoğrafını yakalamış olacağız.

Bu durumu daha yakından bir nebze olsun görebilmek için, Zaza dilinde anlatımını bulan masallar, atasözleri, deyimler ve özlü sözler, bilmeceler, maniler, küfürler, yeminler, beddualar, dualar, seslenme ve seslendirmeler, benzetmeler, başka dillere çevrilemeyen ya da Zazaca’da düşünüldüğü gibi başka dillere çevrilen söz ve söz dizileri ile var olan şeye göre değişik adlandırmaların/ifadelerin bir kısmına bakmak gerekir. Burada aldığım ifade tarzlarının büyük çoğunluğunun kendimin de kullandığı Kuzey Zazacası’ndan olduğunu da belirtmeliyim.

 

 

 

10 http://www.angelfire.com/journal/worldtour99/sapirwhorf.html (Wassman and Dasen’s Balinese

language test, 1998)

11 http://anthro.palomar.edu/language/language_5.htm

12 Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988Sayfa

 

 

4.1. Masallar

Zaza masallarında, temel figürler (motifler) bir baba-üç oğul. (Bu oğullardan en küçüğü en adil ve en cesur olanı) Karanlık ve aydınlık ikilemi (yerin yedi kat altı ile yerin yedi kat üstü ve siyah koç ile beyaz koç), yedi başlı dev, yılan, tilki, boynuzsuz keçi, şahin (puhu kuşu) ve ibibik kuşları…

4.2.Atasözler

Atasözleri; toplumsal hafızanın ürünü olan, öğüt verici nitelikteki sözlerdir. Toplumdan topluma farklılık gösteren atasözleri olduğu gibi az da olsa bir kısmı neredeyse kelime kelimesine benzerlik gösteren atasözlerine de rastlamak mümkündür.

 

Korr şiyo, çıme weşiya mılqi kerdo/Kör gidip gözü sağ olana küfretmiş.

Heq sas nékero, sas keno kas nékero/Allah şaşırtmasın, şaşırtır süründürmesin.

İsan dina néweno, dina isani wena/İnsan dünyayı yemez, dünya insanı yer.

Caro ga borto gukiro/Öküzün buzağıya böğürdüğü görülmüş mü?

Gukê çey, gaê çey ra nêterseno/Evin danası evin öküzünden korkmaz.

Hemu thyr ebe zone xo waneno/Her kuş kendi dilinde öter.

Her vas koke xo sero royeno / Her ot kendi kökü üzerinde biter.

İsan theyro bé pelo/İnsan kanatsız kuştur.

Kutık çı zaneno jiare çıka/Köpek ne bilir, ziyaret nedir.

Lac zerdıko, torn dendıko/Oğul yumurtanın sarısıdır, torun çekirdek içidir.

Vaxte çenekane azebu, zé vaye cüniyo/Yetişkin kızların zamanı, harman rüzgarı gibidir.

Baliye dare ra gınavar ro xo ser re dare re niyado, vato; “we, na çıka qefçıla!”/ palamut ağaçtan düşmüş üzerindeki ağaca bakmış, “Ah, bu ne kadar çirkin” demiş.

“Bıza gerrıne, çıme yeni ra auke sımına/Uyuz keçi çeşmenin gözünden su içer.

Dar ebe gıllana gurreno/Ağaç, filizleri ile gürler.

Ga ke merd kardi bena weş/Öküz ölünce bıçak dirilir.

Ga mıreno çerme maneno, merdım mıreno name maneno/Öküz ölür postu kalır, yiğit ölür adı (namı) kalır.

Adıre çerıku, doye kariku, çe veyvıku/Çör çöpün ateşi, çepiçlerin ayranı, gelinlerin evi.

Çefe dızdu taride yeno/Hırsızlar karanlıkta keyifli olur.

Daro husk demge tern nébeno/Kuru ağaç her daim yumuşamaz.

Şér şér o, né may o né nér o/Arslan arslandır, ne dişi ne de erildir.

Doçe kutıki kerdo qalıb, hoyt ser ra tepiya veto, ancia çewt o/Köpeğin kuyruğunu mengeneye almışlar, yedi yıl sonra bakmışlar yine eğri.

Leyre lüye lüye dima sono, leyre kuzi kuzi dıma sono/Tilki yavrusu tilki peşinden, kirpi yavrusu kirpi peşinden gider.

Goze metıre çı tırena bıtıre/Ceviz çalma ne çalarsan çal.

Merdıme weşan re nano korek beno cevayir/Aç insana darı ekmeği cevahir olurmuş,” (13)

Va ke; “qeda meso, qusır bero to reso”/Dedi ki, “kada gitme, kusur gelip sana kavuşsun”.

Derde heşi mamuxa/Ayının derdi yabani zerdalidir.

Leyrıke mari bé zeyır nébeno/Yılanın yavrusu zehirsiz olmaz.

Herre nişta ro kemer re berba/Toprak oturmuş taşa ağlamış.

Wayire manga yeno wayire here ra sıt wazeno/İneğin sahibi gelip eşeğin sahibinden süt istermiş.

Bıze dızdeni yena kel eskera zena/Keçi gizli tekeye gelir, aleni doğurur.

 

 

13 Muhammed Malmisanij, Folklore Ma Ra Çend Numuney, 2. Baskı, Berdan Matbaacılık, İstanbul, 2000, s: 133

Her hega de jü kemereké, her qafıke de jü aqıl/Her tarlada bir taşçık, her kafada bir akıl.

Lace vesani niseno ostori heqi xo vir ra keno, ostor ra yeno war, ostori xo vir ra keno/ Acın oğlu beygire biner Allah’ı unutur, bergirden iner bergiri unutur.

Heşi serba saye hirıs u hire şüari vate/Ayı, elma için otuz üç şarkı bestelemiş.

Gurewo sexte mordemi keno texte/Sahte iş insanı tahta gibi yapar.

Bıza arnoxe boka vergiya/İnatçı keçi kurda yem olur.

Çımo vêsan darené nanidero/Aç göz ekmek teknesinde olur.

Heq mıde yar bo, va dina mıre bar bo/Allah benimle yar olsun, tek dünya bana yük olsun.

Howt azné heri biyé, şiyo veré çemi pero xo vir ra kerdé/Eşeğin yedi çeşit yüzme sıtili varmış, ırmak önüne varınca tümünü unutmuş.

Karé waxti, pasaé texti/İşini zamanında yapan tahtının padişahıdır.

Do vére gay ro, gay vato ke “ax phoşta mı”/Öküzün karnına vurmuşlar, demiş “ah, sırtım”.

Cınawur ke puke ra bıterséne, xo re holıke vıraştıne/ Kurt borandan korksaydı kendine kulübe yapardı.

Feké kadri bo pheştia kadri ra jü niye/Bıçağın sırtı ile ağzı aynı değildir,

Fésati ke çinebiyene, verg be miye ra piya çeréne/Fesatlık olmasaydı, kurt ile koyun birlikte otlardı.

Fırra kerge, heta tarre kerge/Tavuğun uçuşu tüneğine kadardır.

Dewleti re vane “bımbarek bo”, feqir re vane “To koti ra ard?”/Zengine “hayırlı olsun”, fakire “nereden buldun” derler.

Diki re vato “To şüyane kerguna”, lüye huyais ra qırr biya/Horoza, “Tavukların çobanı sensin” demişler, tilki gülmekten katılmış.

Dozze ke kewte zerre jü çeyi, yi çey de xer némaneno/Bir eve şüphe girince o evde hayır kalmaz.

 

4.3. Deyimler ve Özlü Sözler

Tüm dillerde olduğu gibi, Zazaca’da da deyimler, sözcük anlamı dışında söylenmek istenen şeyi daha nüktedan bir şekilde söyleme biçimidir. Bu bağlamda, özlü sözler de, söylenecek şeyi özetleyen; kısaca o şeye dair insanı düşünceye sevk eden derinlikli söz guruplarıdır.

4.3.1. Deyimler

Can gıran : ağır canlı (ağır davranışlı).

Bınge qesa guretene/sözün aslını astarını öğrenme.

Zé qına kutıki vırnaene/köpek götü gibi vırlamak (gevezelik yapmak).

goni çımu kütene/gözüne kan bürüme.

Guli guretene/boğazı kapanmak (Türkçedeki “dili tutulmak”).

Kaye xo kerdene/(eğlenmek)dalga geçmek.

Sero severese kerdene/başını kaldıramaz hale getirme, zorlama, daraltma.

Axır sero nayine/zorlama, bunaltma.

Mırmıle vesaine/alev yanması (sıcaktan kavrulma).

Zeré nıqıtiyaine/içine damlama.

Auke çığırun kutene/karlı yolların sulanması (erkeğin ergenliğe ulaşması).

Tewt kütené/transa geçme.

Hawiya xo xo ra nébiyaine/kendinden habersiz olmak.

Sak ser ra kerdené/üstünden süpürmek (bir şey bırakmamak, talan etmek).

Çiki çıman ra raperaine/gözünden kıvılcımlar uçması (gözünde şimşek çakmak).

Xo de zay kerdene/kendinde harcamak (düşük yapmak).

Kengeré veré vay biyaine/rüzgar önündeki diken olmak (kalıcı olmamak).

Heqi bare xo kerdené/Allahı kendine yük etmek (günaha girmek).

Mezng destunde belli biyaine/beyinin ellerinde görülmesi (bembeyaz, güzel elli).

Howa fitené/havaya kaldırma (ayaklandırma).

Solıx nékerdené/nefes almamak (hiç dinlenmemek).

Héz xo dayine/ıkınmak (zorlanmak).

Texşir mendené/olmayan şeye ihtiyaç duyma(hasret kalma).

Veri ver fitené/karnı önüne verme (oyalama).

Tasele biyaine/nefessiz kalma (gülme,ağlama, susuz kalma sonucu ölüm hali).

Nan u sola xo bıriyaine/ekmeği ve tuzu kesilmiş olmak (sonu gelmek).

Zon lana xo eştené/dilini şeyine atma (sessiz kalma).

Cıl bıne xo de bırnaine/altındaki çulu kesme (ihanet etme).

Mar ra vıran, vergi ra vesan mandené/yılandan çıplak, kurttan aç kalma (sefil kalma).

Thıre xeğ/deli osuruk (basit insan).

Paka xo cı ra nébiyaine/kendisinden korku gibi şeyinin olmaması (umurunda olmamak).

Ser çım sero kaykerdené/gözü başı oynama (fırıldak çevirme).

Game ra cı nékütené/adımını atamama (hali olmama).

Sapqa téver ro eştené/birbirinin önünden şapka atma (boy ölçüşme).

Va xo kerdene/kendine hava doldurma (kızgınklıkla aşırı bağırma).

Doxına xo vışiyaine/uçkuru kopmak (edepsizlik etmek)

4.3.2. Özlü Sözler

Pakaye sani, nano maa isani/Akşamın ayazı insanın anasını becerir.

Zone ma zone Xızır’iyo, thone ma thone Xızır’iyo/Dilimiz Hızır dilidir, görüntümüz Hızır görüntüsüdür.

Wairde weno, verg de zurreno/Sahibi ile yer, kurt ile ulur.

Xatırê kutiki çino, xatırê wairi esto/Köpeğin hatırı yoktur, sahibinin hatırı vardır.

Fek vano, ri sermaeno/Ağız söyler, yüz utanır.

 

4.4. Maniler

Maniler, çok çeşitli alanlara yöneliktir. Burada ağırlıklı olarak, Désım mani ve söz ustası Sey Qaji’den alıntılarla yetineceğim.

Güneşe dair söylenen bir manide; “Ya Mıhemmedé Hometé / Sılamete tiya / Qıyamete ki tiya / To ra dot dina tariya.” (14) Ya, alemin güneşi/ Selamet sensin/ Kıyamet de sensin/ Senden öte dünya karanlıktır.

Dönemin yaşamına dair; “Mıle Mıle / Tı çhı kota adır u kıle / Verdan to dıma hata ha vıle / To mı dest néxelesnena ciniya to Khıle”(15) Mıla, Mıla/neden düştün telaşa, ateşe aleve düşer gibi/Kovalarım seni tepenin öte yanına kadar/Seni elimden eşin Kıle bile kurtaramaz.

İtikat ve ikrara dair, “Werte ma de İqrare Eli’yo / Sırre Xızıre Khaliyo / Sonde Haqi weriyo / Qale yıqrari ke bi / Derude wuye, asm u roc ceriyo”(16) Aramızda Ali’nin ikrarıdır/Yaşlı Hızır’ın sırrıdır/Tanrı adına yemin edilmiştir/İkrarın adı söz konusu olunca/Derelerde akar sular, gökyüzünde ay ile güneş durur (tutulur).

Dile dair, “Vas koka xo sero royeno / Theyr zone xo de waneno / Kamo eslé xo yınkar keno / Toz erceno reça xo sono”17 Ot kökü üzerinde biter/Kuş dilinde öter/Aslını inkar eden/İzini kaybedip, yiter

 

 

 

14 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 195

15 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 202

16 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 253

Saz ve söze dair, “Thomıre mı thomıre cemé haqiyo / Çopal dano xıravıneni u néqiye / Dest kon tıra, jibeno, naleno / Hata ke sewa haqi ma sero şıkiye”(18) Sazım, hakikat ceminin sazıdır/Şelpeyi kötülüğe ve haksızlığa vururum/El sürerim iniler, sızılar/Tanrının gecesi üzerimize çökene kadar.

“Wakıla mı / Kılame de qeyde ostoro / Qesé şuari’yo / Şuariyo ke bé ostori mend /Mejile xo tariyo”(19) Kız kardeşim (Bacım) /Dizede makam kısrak/Söz süvaridir/ Kısraksız kalan binicinin/Menzili karanlıktır.

Emeğe dair, “Emeğ, araqé çariyo / Aqıl, ğezna sariyo (ser’iyo) / Roştia tariyo” (20) Emek, alın teridir/Akıl, başın hazinesidir/Karanlığın ışığıdır.

Cehalete dair, “Bé asm u roc dina tariya / Bé ilm u irfan koraniya” (21) Aysız, güneşsiz dünya karanlıktır/İlimsiz irfansız körlüktür.

Yurtseverliğe dair, “Désım / Déso de qewino / Jé khelowo, nélewino / Mekané ewliawuno”( 22) Désım/Sağlam bir duvardır/Kale gibidir, sarsılmaz/Evliyaların mekanıdır.

Şair ve çırağa dair, “Kare sagırti xamo /Kare sayıri tamo /Sagırt çekuné xo vésneno / Sayır çekuné xo pesneno /Dıma, dina alem hesneno”(23) Şagirtin (çırağın) işi hamdır /Şairin işi tamdır/Şagirt dizelerini yakar/Şair, dizelerini fırınlar(pişirir)/ Peşinden dünya-alem işitir.

Üretimin vazgeçilmezi öküze dair, “Gaé mıno çaro / Nejdi yeno usaro / Jede nire de niamede/Rew herey vılé tor o baro”(24) Benim Çar (alnı beyaz) öküzüm /Yakındır ki bahar gelsin /Fazlaca boyunuduruğa bakma /Er geç, boynuna yük olacaktır.

 

 

4.5.Bilmeceler

Bilmecelerin çoğu kafiyelidir. İçinde toplumsal dokuya dair öğeler taşıyan ve inanılmaz benzetmeler içeren söz guruplarıdır. “Ga/Öküz” sözü ile başlayan bilmecelerin fazlalığı, öküzün üretimdeki yerinden kaynaklandığı gibi, Désım aşiretleri içinde Désım’a ilk konaklama öyküleri ile de alakalı olabilir. Hemen her aşiret, gördüğü rüyada Ak sakallı dedenin buyruğu üzerine öküzlerinin yattığı bu yeri mekan tuttuğunu anlatır.

Bilmecelerde ilk söz dizisine bakılmadan son söz dizisi bir anlam ifade etmez. Şair dizelerinden dökülmüş gibi bir durum söz konusudur. “Dara mına vame, des u dı game, her gama xo jü thame/Ağacım Vam ağacıdır (uzun), on iki adımdır, her bir adım bir başka tattadır.” (Yıl ve aylar)

“Gae mıno boro, çute çımu ra koro, nata bota (dı destu ra) dano xoro/Bir öküzüm var, iki gözünden kördür, bu yandan o yandan (iki eliyle) dövünür. (dawul/ davul)

Gae mıno de şiao, bıne xo her roc jüp u jüao/Öküzüm siyahtır, altı her gün kupkurudur. (dewzan/sacayağı)

Gae de mı esto, gıneno waro, dan pıro-pıro nédan ranéurceno, hata urceno rake vijoye vas bınde rewino/Bir öküzüm var düşer, döverim-dövmem kalkmaz, kalkana kadar altında bir karış ot biter. (vore/kar)

Gae de mı esto, sarebırnon sero bervon/Bir öküzüm var, keserim, üzerinde ağlarım. (piyaz/soğan)

 

17 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 217

18 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 218

19 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 223

20 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 219

21 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s: 219

22 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s.259

23 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s.229

24 Dr. Daimi Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan Yayınları, İstanbul, 2010, s.236

 

Gao şia sono, gao sur fındeno/Siyah öküz gider, kırmızı öküz durur. (dü-adır/ duman-ateş)

Gao koro, nata bota dano xoro/Öküz kördür, bu yanı o yanı kendini döver.(lolavi/deri yayığa arka ve önden takılan ağaç aksam)

Gay barke, jile-jindane ro war ke/Öküzü yükle kayalıktan-zindandan yuvarla. (şiro qult/bir yemek)

Ga qorra dım perra/Öküz böğürdü, sapı uçtu. (tıfang/tüfek)

Arqulık darqulık,des u dı qulık/Ağaç ip delik, on iki delik. (lekani/hedik)

Bonê baki, pırrê huraki/Baki’nin evi keser dolu. (dıdani/dişler)

Çerxa mınaçerxkerdiye, bınê merxi de rokerdiye/Çarkım çarklıdır, ardıç ağacının altına dökülüktür. (zer(re)veti/babuko)

Çiyê mıno çewt, peyê boni de kewt/Eğri şeyim, evin ardında bitti. (rae/yol)

Çiyê mıno surkerde, bınê andali de rokerde/Dizi dizi şeyim, yüklüğün altında yığılı. (piaz/soğan) Dare lerzena, vore erzena/Ağaç yaylanır, kar savurur. (pırozıne/elek)

Dara mına qole bın de kerdo hole hole/kısa küt ağacım, dibinde yuva yuva. (pêtage/petek) Kalıkê mıno dere de çapê koreko vêre de/Dedem derede, çanak dolusu darı karnında. (are/değirmen)

Khalıko naver ra, hêrdisa xuya bover ra/dedem bu yakada, sakalı öte yakada (pırd/köprü)

Khalo şia boni sero reqeşiya/Siyah yaşlı dede, dam üstünde oynaşta. (düyê locıne/ baca

dumanı)

Kelê mıno kemer de xuremé mırzoro ver de/Tekem taştadır, önü otlaklı tepeliktir. (çenık u hêrdise/çene ile sakal)

Lüye lüye, gınê ro şüye, fek pırnıki, bi pırrê muye/Tilki tilki, yola koyuldu gitti, ağzı burnu, kan ile doldu. (makina porrbırnaene/ saç traş makinesi)

Ame pheştia koy, roşt de ra-roy/geldi dağın sırtına, aydınlattı yolu ve ruhu. (tij/güneş)

Bono cor de, jü ustıne verde/Tek direk üzerinde bir ev. (sung/mantar)

Cor de yeno aspar niyo, kemer u kuç ano şér niyo/Yukarıdan gelir atlı değil, dağı taşı getirir arslan değil. (laser/sel)

Phonç waé çeyiye, phoncemına jümini de hewiye/Bir evin beş kızkardeşidir, beşide birbirinin kumasıdır. (tiriye puçi/çorap şişi)

Sodır veyvıka, sonde phepuga çika/ Sabah gelindir, akşam puhu kuşu ve ateş kıvılcımıdır. (astare/yıldız)

Zeré xo sıpe u zero, dorme xo kemer u kerr’o/İçi beyaz ve sarıdır, dışı taşlık ve kayalıktır. (hak/yumurta) (25)

 

3.6. Küfürler

Küfürlerin, söyleyenden söylenen kişiye; yakınlık derecesinden uzaklık derecesine, küfrün söylenme sebebinden kızgınlık derecesine kadar bir dizi öğeden etkilendiği görülür.

Türkçe’de kişinin direkt kendine yönelen küfür pek önemsenmezken anasına küfretmek daha kötü algılanır. Zazalarda ise küfür direkt kişiye yöneldiğinde daha  çok tepki duyulduğu görülür.

Her iki kültürde de anne ve baba oldukça önemlidir ve saygındır. Bu, küfrün yaygınlığı ile alakalı olsa gerek… Allah saygınlığı da öyledir. Ancak, güneye doğru inildikçe (Adana civarı) Allaha yönelik küfürler o kadar çok duyulur ki, bu hiç de büyük tepkilere yol açmaz. Aynı küfür bir başka yerde insan ölümüne yol açabilir.

 

25 Hawar Tornecengi, “Tayé Mertali/Çibenoki”, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 7, Almanya, 200, s:131Sayfa

 

Zazaca’da “Lace kutiki/köpeğin oğlu” en sık kullanılan küfürdür. Çok kızgın ise; “Mı de aste piye to nıne/Baban kemiğini s….” Bu küfür, esas anlamını, kültürün aktarıcılığına önderlik eden “baba” fenomenine yönelik olmasıyla bulur. Bir erkeğin bir kadına küfretmesi, hele ki ona yönelik “Nan lana to/seni s…” toplumca çok kötü karşılanır. “Xo cerrebno pıro/……” denerek, o küfür ağza alınmaz. Ve bu anlamda kendisinden söz edilen kişi bir zaman toplum içine çıkamaz. Bu küfür, sonucu tahmin edilemeyecek olaylara kadar işi vardırılabilir. Aynı şekilde kadından erkeğe yönelik “Ciye xo ken feké piye to/Baban ağzına sıç….” Küfrü de toplumca çok kötü karşılanır. Bu lafı söyleyen kadın “basit kadın” olarak algılanır. Toplumun o kadına bakışı değişir. Söz konusu kadın toplum içine çıkamaz hale gelir. Eşine böyle bir küfürde bulunmak boşanmaya yol açar. Eşinden böyle bir küfüre maruz kalan bir erkek hala eşiyle yaşıyorsa toplumca o insan “basit erkek” olarak algılanır. Kadından kadına küfürlerde ya da çok kızıp kızına küfrettiğinde daha çok “cenderme, qeymeqam” temaları kullanılır. “Ceniya qeymeqami/kaymakam karısı”, “Ceniye cendermane qause/Koğuştaki jandarmaların karısı”… gibi. İçerik olarak bu küfürlerle aynı olan ancak içinde erkek uzvu taşıyan küfürler de yadırganan küfürlerdir. “Mı xırr re nızamu de to fitıne/ Ben, nızamların y…. sana sokayım”, “Kıre cendermane qause/Qeymaqami finu to/Koğuştaki jandarmaların/ kaymakamın… y…. sana sokarım”…. gibi.

 

4.7. Yeminler

Yeminlerde ise, eğer birilerine kızgınsa ve ona dair bir andı/ahtı varsa; “Kıre to de vere miyane mı ra bo./ s… kuşağımın önünde olsun” diyerek, o kişi ile hesaplaşacağını belirtir. “Heq bo, pir bo, waire m’ bo, xızır bo,..” gibi söz ve söz dizileri sıklıkla kullanılan yeminlerdir. Mutlaka inandırıcı olması gerekiyorsa, evliyaların adı anılır. “Muzır Baba bo, Duzgın bo,” gibi.

 

4.8. Beddualar

Beddualar da kimden kime, kimden neye yönelik olma durumlarına göre sınıflanırlar. Çoğunlukla ebeveyne-evlat arasında görülür. Bir ebeveynden çocuğuna yönelik;

“Piştke to newe nébo/ Üst başın yenilenmesin.

Mor ra vırran verg ra vesan be/Yılandan çıplak kurttan aç kalasın.

Nan sola to bıbıriyo/Ekmeğin tuzun kesilsin.

Çe to bırrıjiyo/Evin yıkılsın.

İştiri zımbelane xo nésane/Bıyıklarına ustura vuramayasın.

Bıko, to sale raşte qeda be/Kadaya gelesin, inşallah.

Bulısık to sano/Yıldırım seni çarpsın.

Fırrıngé to de veciyo/ Cüzam sende çıksın (cüzama yakalanasın).

Bé iqrar bımane/İkrarsız kalasın.

Ome to bıbıriyo/ Zurriyetsiz kalasın.

Sale dina tariye de bımane/Karanlık dünyada kalasın, inşallah.

Roştiye névine/Aydınlık (ışık) görmeyesin.

Heq to mı ra bicero/Allah seni benden alsın.

Xafıl qeda to gıno/ Kadanın ansızına rastlayasın.

Pergale to vıla bo/Ailen dağılsın.

Guliya to ro néso/Boğazından geçmeye.

Goşt to ra bırrışiyo/Etlerin dökülsün.

Dar-xaçık be cane to ra niso/Kapının sürgüsü canına yapışsın,...”

 

Bir şeyi görememekten kaynaklı zarara neden olan kimseye; “Gılliye to bırrışiye/dêverdiye.

Göz bebeklerin dökülsün, Tı korbére, Kör olasın...”

 

Çocuktan ebeveyne yönelik olarak en sık kullanılan; “Vızke be des ra nise/Sinek ol duvara yapış.

Merdené to re xestreté bo/Ölüm sana hasret kalsın (Ölüme hasret kalasın)…”

 

Aile dışından birilerine aile içinde yapılan bedduaların bir kısmı yapılacağı gibi özellikle; “Adır çe to küyo/Evine ateş düşsün. Heq ocağe to kor kero/Allah ocağını kör etsin. Eke o coren (heq) venge mı hesneno, roce né roce ni dewi u suki pero bıbe gola gozlage/ Yukarıdaki (Allah) beni işitiyorsa, bir gün değilse bir gün, bu köy ve kasabalar Gozlage Gölü’ne döner.” Gibi beddualardır.

Bunların yanı sıra hayvanlar için yapılan beddualar da vardır. “”Boka verg u heşi be/Kurda ayıya yem olasın, Kardi ra seré/Bıçaksız gidesin, Raşte vergé vesani be/Aç kurda rastlayasın,…” gibi.

 

4.9. Dualar

Dualarda çoğunlukla “Allah”, “Hızır” ve “Evliyaların” adı anılır. Duaları da kimden kime, hangi nedenle yapıldıklarına göre sınıflamak mümkün.

Çocuktan ebeveyne yönelik, “Ya Xızır, Ya Muzır Baba, Ya Duzgın, Ya Sultun Baba, Ya Xaskare… tı mau piye mı bağse mı ke/Ya Xızır, Ya Munzur Baba, Ya Düzgün, Ya Sultan Baba, Ya Haskare,… sen anamı babamı bana bağışla”

Ölen biri için, “Heq rama xo cıkero/Allah rahmet eylesin”

Pirden müride, “Ced u celale m’ to re waireni bıkero/Ceddim celalim sana sahiplik etsin”

Ebeveynden çocuklarına, “Qedaye to mı re bero/Kadan bana gelsin. Goniya mı to ra bo/Kanım sana sürünsün(Kanım senin için aksın),,..”

Bir yolculuğa çıkana, “Oğıre to, oğıro xer bo/Uğurun hayırlı uğur olsun, Xızır, Muzır Baba, Sultun baba, Duzgın,… to re alvoz bo/Hızır, Munzur Baba, Sultan Baba, Düzgün yoldaşın olsun”

Büyüklerin ellerine su döken küçüklere, “Pir u khal be/Büyüyüp kamil olasın, Zé auke omrê to derg bo/Su gibi ömrün uzun olsun.”

Yemeklerden sonra, “Heq war kero/Allah kabul (bol) etsin.”

Yenen ölü yemeği ise, “Heq dest u roye merdun resno/Allah ölülerin eline ruhuna kavuştursun.”

Yetişkin erkek ve kızlara, “Heq çı mırade to esto bıkero/Allah ne muradın varsa yapsın. Heq raşte sıte-sıt helal kero/Allah iyi süt emmiş birine rast getirsin,”

Azan birine, “Heq xera xo vaco/Allah hayırın söyleye.”

Bir iş yapana, “Heq qewete bıdero/Allah kuvvet versin”

Bir işe başlayacakken, “Xızır emegé to xeçe nébero/Hızır emeğini boşa götürmesin.”

Hasta ziyaretinde, “Heq bercine xeri bıdo/Allah ağrısız baş ihsan eylesin, Heq kederun nedero/Allah kederler vermesin.”

Lokma dağıtandan alınan lokmaya karşılık, “Xızır loqmê sıma qebul kero. Bergé çetıni ver sano. Yi az uzê sıma huzur hürmetiya xo sano/Hızır lokmanızı kabul etsin. Kötülüklere kalkan eylesin. Çoluk çocuğunuzu huzuru hürmetine bağışlasın”

Kendini koruması için daha çok evliya ve ziyaretlere çağrıda bulunulur; “Ya aspare Gola Keské tı ma raxelesné”(26) Ya Keske Gölü’nün Atlısı sen bizi kurtar.”

Kendine doğada var olan tüm canlılardan sonra yardım beklediğini ifade eden bu dua en sık kullanılandır;

 

 

26 K. Xamırpet, “Gola Xamırpét’i”, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 3, Almanya, 1996, s:8

 

“Ya Xızıre Thuzıke/Tenga made bıresé/Ya Mıhemmede (Tija)Homete/Raver canu roy de/Wa u bıray de/ Ded u derezay de/ Xal u werezay de/Dar u kemeri de/Vergé  Yabani de/Dıma ki mae neçari de”(27) Ya Tuzik Hızırı/ Darlığımıza yetiş/Ya varlığın güneşi/ Önce can ile ruhlara ver/ Kardeş ile kızkardeşlere ver/ Amca ile yeğenlere ver/Dayı ile yeğenlere ver/Ağaca, taşa ver/ Yabandaki kurda ver/Ardından da biz biçarelere ver.

 

4.10. Bazı Seslenme ve Seslendirmeler

Hayvanlar sürülürken her bir cinse farklı bir ses ile seslenilir. İneklere, “thayt”, Öküzlere, “ho”, danalara “thümmmşt”, koyunlara “hırr”, kuzulara “tığt”, keçilere “kışşşş”, oğlaklara “kıt/gıde”, ata “deh”, eşeğe “ço”, tavuğa “kişt”, kediye “pişt” …

Çağırma anında üçlü seslenme olur; ineklere “day day day”, koyunlara “dümmmü, dümmmmü hırrrrr”, keçilere “hay hay hay, kıçe kıçe kıçe”, kuzulara “tığe tığe tığe”, oğlaklara “ gıde gıde gıde”, danalara “thümmmşt thümmmşt thümmmşt”, tavuğa “qut qut qut”, köpeğe “kuyit kuyit kuyit”, kediye, “pişe pişe pişe” diye seslenilir.

Hayvanların çıkardıkları sesler için; Yılan; “şiştneno”, kuş; “vitnena”, puhu kuşu; “phepo-keko kena”, tavuk; “qutnena”, keçi; “waqena”, keçi yabani bir hayvanı gördüğünde; “phırkena”, koyun; “qırena”, at; “hirrena, kırkırina”, inek; “qortena”, öküz; “borteno”, eşek; “zırrena”; verg “zurreno”, karga; “qırtnena”, domuz; “xurteno”, ayı; “zıreno”, köpek; “loweno”, dayak yiyen köpek; “khazteno”, kedi; “munkena”, fare; “çivtneno”,… denir.

Doğadaki sesler için; Fırtına; “guvvv”, yağmur; “şiiippp”, yağmurun damda verdiği ses, “phejnnn”, su; “xusssss”, orman,; “xısssss”, gök gürültüsü; “ğurrrr”, şimşek; “terrrrrq”, damla; “thıllllp”, dere; “xurrr”, dalga; “pélll”, çiş; “çırrr”, ishal; “vırrr”, şelale; “şırrr”, öküz arabası; “çızzzzt”.

Yansımadan oluşan bazı isimler; Torge (dolu) (torrrq, torrrq), yırğıçe (don tutmuş kar) (rrrğıççç, rrrğiçççç), çırtıke (şelale)(çırrr, çırrrr), xuske (kırağı) (xxxusssk, xxxusssk), gibi…

İnsan seslenmeleri için; İnleyen birine “naleno/a”, zorlanan “nırreno/a-xırreno/ a”, başkasına duyduğu acıdan inleyene “jibeno/a”, beddua ederek inleyene “çızzeno/a”, bağırana “zırçeno/a-qireno/a”, haykırana “bırreno/a”, çığrışıp gevezelenene “vırrneno/a”, öksürene “kıxtneno/a”, zorlanarak nefes alana “xızzeno/ a”,… gibi

 

4.11. Bazı Benzetmeler.                                                                                    

Gündelik konuşmalar arasında benzetmelere yer verildiği gibi türkülerde de benzetmeler sıklıkla kullanılır. Örneğe temsil olacağı açısından türkülerden birkaç örnek alacak olursak,

“Adır zerre mıde, ez zerre adırderu/Ateş içimde ben ateşler içindeyim.

Séne Medina mı bereqino zé pendıre Heydercu/Medinemin göğsü Haydaranlıların peyniri gibi parlıyor.

Direga zerre mı – Semıga çebere mı – Çıla zerre çe mı/İçimin direği – Kapımın eşiği – Evimin lambası (ışığı).

Xobe xo adıra çika/Kendi kendine ateştir, ateşten kıvılcımdır.

Bejna to rındeka zé téleka themburi/Boyun uzundur sazımın teli gibi.

Ez ke waştiya xo ra hezkenu-fereji ke pukeleka sıma nézane/Ben ki sevgilimi seviyorum-ancak, o bir borandır siz bilemezsiniz.

Page rıjina zerre mı de mırenu/Çöker içimdeki ev, ölürüm.

Zerrê mı to re tenıko zé perdıka seré piyaji – Zerre mı to re véseno zé adıre bıne saci/İçim senin için öylesine sığdır (incedir) ki soğan zarı gibi – İçim senin için öylesine yanıyor ki sac altındaki ateş gibi…

27 Hawar Tornecengi, “Xıncoriye” Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 7, Almanya, 1996, s:11

 

4.13. Zazaca Düşünülüp Türkçe Söylenen Bir Kısım Sözler

Zazaca düşünülüp Türkçe söylenen bir takım söz dizileri; “Domani eşte pes/ Çocuk kucağına atmışlar (Yani kirvelik bağlanmış)”.

“ Xo ra névineno/Kendinden görmüyor” “Sondi weno (yemin içiyor)” “Xo ra nédiyaye/Kendinden görmez” “Hao aca/nao naca-Odur orada/Budur burada” “Çante haca rone/Çantayı oraya indir” “Sofre rone/Sofrayı indir” “Destbera mı néna/Elimden gelmiyor” “Çay cıkeri?/çay koyim mi?” “To ara xo werde/Sen kahvaltını yedin mi?” “Sondi weno/Yemin içiyor”, “Vase çay/Çay otu (çay)” “Bulısık sano cı/Yıldırım vurmuş” “Zerre mı vereno/İçim geçiyor”…

 

4.14. Türkçe Karşılığı Bulunamayan Kimi Sözler

Bir dilde olup, başka dillerde karşılığı bulunamayan söz ya da söz grupları vardır. Bu Zazaca’da da mevcuttur. “ helmo germo ma de.”, “adır de piştké to ra niso.”, “tırre xeğ”, “najniye-xalceniye-veyve/yenge”, “küta ra-za-teleqiya/doğum”, “dereza, dedza, xalza, amoza, bıraza, veraza/yeğen”, “xo teng meké”,…

 

4.15. Dilin Var Olan Şeye Göre Kullanılış Biçimi

Dil, çevresinde var olan şeyleri; belli şekillere, varlık nedenlerine, çoğalmalarına, nicelik ve niteliklerine göre kategorize eder. Zazaca’da “doğurmak” sözcüğü insan için farklı, tek doğuran hayvanlar için farklı, çoğul doğuran hayvanlar için farklı kullanılır. İnsan için “küta ra”, çoğunlukla tek doğuran hayvanlarda “za”, çoğul doğuran hayvanlarda “teleqiya” denir. Kadının birine “za” kelimesini kullandığınızda “ben inek miyim” der gibi size bakacaktır. Zaten “teleqiya” demek bir kadına yapılacak bir hakaretten başka bir şey ifade etmez. Bazen, halk arasında üçüz ya da dördüz doğuran kadına “çaye névana ke teleqiya” diye alay edilir.

Varlıkların durumunu belirleyen sözcükler, varlıklara göre değişiklik gösterir. “Yığmak” fiilinin Zazaca’daki karşılığı “nijnaine” dir. Türkçe’de yığmak fiilinden gelen “odun yığını, taş yığını, ot yığını, buğday bağlarından oluşan buğday yığını, buğday tanesinden oluşan harmandaki buğday yığını” Zazaca’da, sırasıyla; “mağe, qurçe, lode, cela ve tığe” olarak farklı biçimlerde adlandırılır. Bu durum istasnai değil, genellikle böyledir. “Yırtmak/dırnaene, çırkerdene, thizkerdene, zoğkerdene; dağılmak/vılabiyaine, ağmebiyaine, belbiyaine; acı/thal, thuz, dec”… gibi.

Zazaca’da varlıklar eril, dişil ve nötr durumdadırlar. Canlı varlıklarda, “a cenıke – o kadın (dişil), o mordem– o erkek (eril), yi ceni/cüamerdi - o kadınlar/erkekler (çoğul). Cansız varlıklarda, “a meska – o yayıktır (dişil), o torceno- o baltadır (eril), yi puçe – onlar çoraptır (çorap, ayakkabı gibi ikiz olan varlıklar çoğul adlandırılır)

Büyüklere ve küçüklere bazı kelimelerin farklı çekimleriyle söylenirken bazı durumlarda iki farklı kelime kullanılır. “Guna/Yazık” kelimesi; büyükler için, “gunao/ yazıktır”, küçükler için, “guneko/yazıktır” biçiminde kullanılır. Küçük birine, “fam nékena/anlamıyorsun”, “kav nékena/kafan basmıyor” denebilirken; kendinden büyük birine bu sözler hakaret anlamı taşır ve asla “sen anlamadın” türünden ifade edilmez. “Mı hén névat/Ben öyle demedim” türünde söylemler daha uygun bulunur.

Yine büyük birine “To heré/kutike ma nédi?” (Bizim eşeği/köpeği görmedin mi?) diye sorulmaz. Bu tarz bir soru ayıp kaçar. Onun yerine, “To çarpe/kelpe ma nédi?” (Bizim çarpoyu/kelpi görmedin mi?) diye sorulur.

 

 

 

5. SONUÇ YERİNE

Her milletin dili o milletin tarihidir. O milletin kültürüdür. Hayata bakışıdır. Hayatı algılayışıdır. Hayatı anlamlandırma biçimidir.

Onun içindir ki, bir kimse kendi ana dilindeki kelimelerin dünyasıyla, söz dünyasıyla “şey”leri görmez ve bilince çıkaramazsa; o kimse dil ile varlık-dünyası arasındaki korelasyonu oluşturamaz.

İnsan, gerek ki; varlık-dünyasında var olan şeyleri kendi gözüyle, kendi diliyle görsün. İnsan var olan şeyleri ancak, kendi diliyle görüp algıladığında o şeyler üzerine kendi dilinde rahatça konuşabilir ve de yazabilir. O şeyleri rahat bir şe kilde tanımlar, betimler. İnsan kendi diliyle ne kadar görebilir ne kadar düşünebilirse, dilini o kadar geliştirebilir, o kadar zenginleştirebilir. Düşünce ile görme arsında var olan eşitlik/paralellik hiçbir vakit unutulmamalı.

Zazaca dilinin bugünden yarına taşıyıcıları olanlar olsun, Zaza aydın ve sanatçıları olsun, yazar-çizerleri olsun dil ile varlık-dünyası arasındaki bu eşitlik ve korelasyonu algılayamadıkları sürece UNESCO’nun bu dilin yok olma tehlikesi üzerine raporları ile daha sıklıkla karşılaşacaklardır. Bir dilin kaderi her zaman o dili konuşanların, o dilin taşıyıcılarının elindedir.

Bir toplumda, düşünme ile görme, bilim ile felsefe, yazın ile sanat ne kadar eksik olursa; o toplumun kullandığı dil o kadar fakir kalır. Bu durum, dil ile varlık dünyası arasında ilgiyi azaltır, eksik kılar. O zaman da söz konusu toplum başka toplumların düşünmeleri ve görmeleri ile varlık-dünyasını bilgi alanına taşıyacak, kendi dili ile görmek ve düşünmekten günden güne uzaklaşacaktır. Süreç içinde o toplum bir başka toplum olma yoluna girecek, dünyadaki renklerden biri yine yok olup gidecektir.

Görünen o ki, bir dil ne zamanki varlık dünyasına objektif olarak bakabildi, varlık dünyasını objektif sfer ile anlamlandırabildi, o vakit asli görevini yerine getirmiş olur. O vakit, dil yok olmaktan kurtulur. Yani, demem o ki, ne zamanki bir dil eğitimde kullanıldı, felsefede, sanatta, edebiyatta, teknolojide kullanıldı, o vakit o dil hem yok olmaktan kurtulur hem de zenginleşir. “Çünkü her dil bir olanaklar alanı olarak ne fakir, ne de zengindir. Fakirlik ve zenginlik gibi nitelikler, ancak o dilin taşıyıcılarının düşünüş ve görüşleriyle ilgili olabilir.”( 2)8

Bildiriyi, F. Nietszche’nin şu sözleriyle bitirmek isterim: Dil, atalardan bize kalan bir miras, bir emanettir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu emanete karşı, paha biçilmez, kutsal ve dokunulmaz şeylere karşı duyulan saygı gösterilmelidir.”(29)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28 Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988, s:241

29 F. Nietszche’s Werke, herausgegeben von A. Baeumler; A. Kröner Verlag; Band I, 86; “Unzeitgemaesse Betrachtungen I.”, Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988, s:252

 

KAYNAKÇA

AKARSU, Bedia (1998), Dil-Kültür Bağlantıları, İnkıâp Kitabevi, İstanbul

ALTINÖRS, Atakan (2000), Dil Felsefesi Sözlüğü, Paradigma Yayınları, Bursa

ALTINÖRS, Atakan (2003), Dil Felsefesine Giriş, İnkıâp Kitabevi, İstanbul

ARISTOTALES (2004), Retorik, (Çeviren: Mehmet H. DOĞAN), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul

AYER, Alfred Jules, Dil, Doğruluk ve Mantık, Metis Yayınları

CASSIER, Ernest (2005), Dil/Sembolik Formlar Felsefesi 1, Hece Yayınları, Ankara

CHOMSKY, Noam (2001), Dil ve Zihin, Ayraç Yayınevi, Ankara

CHOMSKY, Noam (2002), Dil ve Sorumluluk, Ekin Yayınları, İstanbul

CHOMSKY, Noam (2009), Bilgi Sorunları ve Dil-Managua Dersleri, (Çeviren: Veysi Kılıç), BGST Yayınları

DEMİR, Gökhan Yavuz (2007), Sosyal Bir Fenomen Olarak Dilin Belirsizliği, Paradigma Yayınları, İstanbul

DEMİRCAN, Ömer (1990), Yabancı-Dil Öğretim Yöntemleri, İstanbul

DENKAL,Arda (1984), Anlamın Kökeni, Metis Yayınları, İstanbul

DİLAÇAR, Agop (1968), Dil Diller ve Dilcilik, Türk Dil Kurumu Yayınları: 263, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara

ECO, Umberto (2004), Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, Literatür Yayınları, İstanbul

ELLUL, Jacques (2004), Sözün Düşüşü, (Çeviren: Hüsamettin ARSLAN), Paradigma Yayınları

GÖKBERK, Macit (1998), Değişen Dünya Değişen Dil, YKY, İstanbul

GRÜNBERG, Teo (2006), Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul

KAPLAN, Mehmet (1986), Kültür ve Dil, Dergah Yayınları, 4. Baskı, İstanbul

LAKOFF, George-Mark Johnson (2005), Metaforlar (Hayat, Anlam ve Dil), (Çeviren: Gökhan

Yavuz DEMİR), Paradigma Yayınları, İstanbul

MALMİSANİJ, Muhammed (2000) Folkloré Ma Ra Çend Numuney, 2. Baskı, Berrdan Matbaacılık, İstanbul

MENGÜŞOĞLU, Takiyettin (1988), Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul

PLATON (1982), Diyaloglar 1, (Çeviren: Teoman Aktüel) Remzi Kitabevi, İstanbul

PLATON (2000), Kratylos, (Çeviren: Cenap KARAKAYA), Sosyal Yayınları, İstanbul

RICOEUR, Paul (2007), Yorum Teorisi/ Söylem ve Artı Anlam (Çeviren: Gökhan Yavuz DEMİR), Paradigma Yayınları, İstanbul

SEARLE, John R. (2005), Bilinç ve Dil, Litera Yayıncılık, İstanbul

SOYKAN, Ömer Naci (2006), Felsefe ve Dil - Wittgenstein Üstüne Bir Araştırma, MVT Yayıncılık, İstanbul

SU, Hüseyin (2004), Düşünce ve Dil, Hece Yayınları, Ankara

UÇAR, Şahin (2007), Dil ve Felsefe, Domino Yayınları, İstanbul

VENDRYES, J. V. (2002), Dil ve Düşünce, Multilingual Yabancı Dil Yayınları, , İstanbul

VOLOŞINOV, Valentin Nikolayeviç (2001), Marksizm ve Dil Felsefesi, Ayrıntı Yayınları

WILSON, John (2002), Dil, Anlam ve Doğruluk, Ankara Okulu Yayınları, Ankara

WITTGENSTEIN, Ludwig (2007), Felsefi Soruşturmalar, Metis Yayınları, İstanbul

WITTGENSTEIN, Ludwig (2007), Mavi Kitap Kahverengi Kitap, (Çeviren Doğan Şahiner),

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul

Ware (1996), sayı 10, Almanya

Ware (1997), sayı 11, Almanya

Ware (2000), sayı 13, Almanya

Munzur (2001), sayı 6, Dersim Etnografya Dergisi, Ankara

Tija Sodıri (1996), sayı 3, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Almanya

Tija Sodıri (2001) sayı 7, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Almanya

TORNECENGİ, Hawar, “Xıncoriye” Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 7, Almanya,

1996, s: 11-21

TORNECENGİ, Hawar, “Tayé Mertali/Çibenoki”, Zaza Dil ve kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı

7, Almanya, 200, s: 131-139

XAMIRPET, K., “Gola Xamırpét’i”, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 3,


(http://anthro.palomar.edu/language/language_5.htm)

(http://www.angelfire.com/journal/worldtour99/sapirwhorf.html

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder