1. GİRİŞ 
Dil denilince
akla gelen sorulardan biri, “Dil ile varlık-dünyası arasındaki ilişki nedir?”
sorusudur. Bu soru, Platon’un Kratylos diyalogundan günümüze kadar hep sorula
gelmiştir.(1)
Dillerin tümü,
hangi dil olursa olsun, her dil; hayatı, insanı, insan ilişkilerini, doğayı,
doğada var olanı tanımlamaya/anlamlandırmaya çalışır. İnsanlık, insanlığın yapıp
etmeleri, yarattıkları, kendinden sonraya aktarımları, kazanımları; kısacası varlık-dünyasına
bakışı tüm dillerin olmazsa olmaz çabasıdır.
İnsan kendi
başına değil, tarihi ile birlikte vardır. Yani, tarihsel bir varlık alanıdır. Bu
tarihi varlık da dil sayesindedir. İnsan dil ile birlikte varlığını edinmiştir.
O nedenledir ki, insanlık ne yaparsa yapsın, nasıl bir iş tutarsa tutsun, neler
yaratacaksa yaratsın, kazanımları, kaybettikleri, zaferleri, yenilgileri,
buluşları… aklımıza gelebilecek tüm yapıp-etmeleri dil sayesinde oluşur, dil
sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılır, dil sayesinde bilgi dünyasındaki yerini
alır. Tüm bunların yaratım ve aktarımında insanlık dile borçludur. Diller
olmasaydı, ne varlık-tarihinden ne de insanlık- tarihinden söz edilebilinirdi.(2)
2. DİL İLE
VARLIK ALANI ARASINDAKİ BAĞ
Dil kendi başına
bir harf, bir hece, bir sözcük değildir. Hatta, kendi başına bir cümle de değildir.
Dil; insan ile insan arasında, insan ile varlık dünyası arasında büyük bir
korelasyondur. Var olan “şey” dil sayesinde açığa çıkar, dil sayesinde anlam
bulur, dil sayesinde farklı anlamlara uğrar, dil sayesinde değişir, dil
sayesinde filizlenir, dil sayesinde yok olur.
Varlık dünyasını
(gerçek dünyayı) algılamamızı dilimiz sağlar ve herkes gerçek dünyayı ancak
kendi dilinde kategorize edilmiş biçimiyle görür. İnsanın dünyaya nasıl baktığı
konuştuğu dil ile alakalıdır. Yani, konuşulan dil insanın dünyaya nasıl baktığını
belirler. Kişi onun kategorileri içinde düşünür ve algılar. Hangi dil olursa olsun,
bu dil ne kadar zayıf olursa olsun, çevremizde var olan “şey”lerin tümünü, içimizde
olan, zihnimizde olan, duygusal alanımızda olan tüm “şey”leri bu dil adlandırır.
Öylesine ki, var olan şeylerin birbirleri ile olan ilgi ve ilişkileri de bu dil
sayesinde bilince çıkar, bu dil sayesinde bilgi alanındaki yerini edinir.
3. DİL İLE
KÜLTÜR ARASINDAKİ BAĞ
Dilin varlık
alanı ile olan ilişkisi kültür olarak ortaya çıkar. Dil ile kültür iç içe geçmiş
durumdadır. Her toplumun dili o toplumun duygularını, düşünüşlerini, varlık
dünyasını görüş ve algılayışını yansıtır. İnsan başardığı her şeyi ilk olarak anadilinde
öğrenir. “Ana dili, onu konuşanın dil bilincini belirttiği gibi, onda,
çocukluk çağından başlayarak bir dil duygusu da yaratır”(3)
Yani, “Dile
şeklini veren biz değilizdir; o bizi şekillendirir. Dilin üzerimizdeki etkisi, hepimiz
için geçerliliği olan düşüncelerden ve doğrulardan çok daha güçlüdür.” (4) “Dili
yapan insan değil, insanı yapan dildir. Bir milleti tam olarak anlayabilmek için,
onun dilini de bilmek gerekir. Milleti kandan ziyade ana dili belirtir. Dünya
bireyin ruhunda bir sözlük gibidir, o onu ana diliyle okur...”(5)
1 Platon, Diyaloglar
1. (çeviri: Teoman Aktüel), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982, s: 189-260
2 Takiyettin
Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988,
s:232-252
3 Agop Dilaçar, Dil
Diller ve Dilcilik, Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara,1968
4 Macit Gökberk, Değişen
Dünya Değişen Dil, YKY, İstanbul, 1998
5 Agop Dilaçar, Dil
Diller ve Dilcilik, Türk Dil Kurumu Yayınları: 263, Türk Tarih Kurumu
Basımevi,Ankara, 1968
20. yüzyıl
başlarında yaptıkları alan araştırmaları ile dikkat çeken Sapir ile Whorf’un
tespitleri bu söylediklerimizi doğrulamaktadır. Sapir ile Whorf vardıkları sonucu
şu biçimde özetlerler; “Dil ve gramer düşünsel prosesin bir ürünüdür. Kişinin
çevresindeki dünyayı algılaması bu sayede olur. Yani dil, kişinin dünyayı algılama
biçimini şekillendirir. İnsanların dil üzerinde değil, dilin insanlar üzerinde
kontrolünün olduğunu görmek durumundayız. Dil içinde yaratıldığı kültürü
yansıtır. Kültürün bütün değerleri de o dilin içinde varlığını bulur. Yani,
o bütün kültürel değerler kendi dilinin formları içinde açığa çıkar ve
anlaşılır olurlar. Bu da dil ile kültürün birbirinden ayrılmaz olduğunun
göstergesidir.(6)
Saha çalışması
yapan insanlar buna “Etnoscience” derler. Bu etnosainstler realite kategorilerini
tarif etmede önemli ayrımlara gitmişlerdir. Farklı toplumlar kendi kültürel
kategorileri ile farklı toplumları yorumlamaya çalıştıkça, o toplumları
anlamada pek başarı gösteremezler. Ancak, bu insanlar kendi kültürel bakış açılarını
askıya aldıklarında, bu toplumların kültürel kategorilerini anlayabilirler.
Yine, yapılan
araştırmalar gösteriyor ki; İngilizce konuşanlar için, kullandıkları cümlelerde
zaman eki önemlidir. Çünkü, onlar için asıl olan işin ne zaman yapıldığıdır. Cümlede
kullanılan zaman geçmiş zaman mı, şimdiki zaman mı, gelecek zaman mı? Bu onlar
için önemli. Vintu dilinde buna dikkat edilmez. Çünkü, dillerinde zaman kavramı
yoktur. Onlar için bilginin aktarıldığı zaman değil, bilginin direk mi
aktarıldığı, endirekt mi aktarıldığı önemlidir. Yani, bilgi ilk ağızdan mı, ikinci
ağızdan mı aktarılıyor, ona dikkat ederler.
Onların düşün
dünyasında önemli olan, “gördüm” ile “görmüş” arasındaki farktır.(7) Nijerya’da
“Tiv dilini konuşanlar renkleri nasıl adlandıracak, İngiliz dilini konuşanlar
nasıl adlandıracak?” konulu bir alan çalışmasında bu dilleri konuşanların farklı
adlandırmaları ile karşılaşılmış, elde edilen veriler ve karşılaştırmalar sonrasında
“Doğada kırmızı ve yeşil diye iki keskin rengin olmadığı, kültürümüzün dilimiz
aracılığı ile bizi bu renkleri görmeye yönlendirdiği”(8) sonucuna
ulaşılmıştır.
Görülen o ki
farklı kültürler renkleri farklı algılamakta ve farklı adlandırmaktalar. 1976’da
Paul Kay, (University of California, Berkeley linguistics professor) 110
dilde kullanılan renkleri toparlamış, (2006 Delwin Lindsey ile Angela Brown
Ohio State University) bu verileri tekrar inceleyerek, birçok dilde
yeşil ile mavi arasında ayrım yapılmadığını görmüştür.
Örneğin; Latin
dilinde gri ile kahverengi yoktur. Navajo konuşanlar yeşil ile maviyi tek
kelime ile anlatırlar. Ruslar, koyu mavi ile gökyüzü mavisi için iki farklı kelime
kullanır. Buradan hareketle denilir ki; dillerindeki renk kelimelerinin farklı kullanışından
dolayıdır ki Navajo ile Ruslar dünyayı farklı algılayacaklardır. İngilizce konuşanlara
belli başlı renkler sorulduğunda; mor, mavi, yeşil, sarı, turuncu, kırmızı
(altı renk) cevabı alınırken, Shona dilini konuşanlar dört, Bassa dilini
konuşanlar sadece iki kategori adı vermiştir.(9)
Zazaca’da bu
soruyu sorduğumuzda, belli başlı renkler için; şia, sur, sıpe, hewz, khewe,
gewr, çeqer, boz adlandırmaları ile karşılaştığımız gibi birçok yerde “hewz”
ile “khewe”nin (mavi ile yeşilin) birbiri yerine kullanıldığını da görürüz.
Kanada’nın
Kuzeybatısı’nda yaşayan yerliler kar yağışını on üç farklı kelime ile ifade
ederlerken, Kaliforniya’da yaşayanlar bunu iki kelimeyle ifade ederler. Kar ve
buz…
6
http://anthologyoi.com/
anthropology/linguistics/sapir-and-whorf-linguistic-theory.html
7
http://anthologyoi.com/ anthropology/linguistics/sapir-and-whorf-linguistic-theory.html
8
http://anthro.palomar.edu/ language/language_5.htm
9
http://anthro.palomar.edu/language/language_5.htmSayfa430
Arap dilinde
neredeyse yüzün üzerinde adı olan “deve” sözcüğü, diğer dillerde bir veya iki
adla geçiştirilir. Türk dilinde, at üzerine onlarca atasözü vardır. Zazaca’da,
besi hayvanlarının küçükten büyüğe tasnifi, çevresindekilerden daha detaylıdır.
(Sığır için: guke, mozıke, nalıke, nalıgaye, manga (d) / guk, mozık, boğık, viştare,
ga (e). Keçi için: bızeke, tuske, karıke, karpejiye, bıze, hefsınge (“hefsınge”
sütsüz keçi) (d) / bızek, tusk, kelece, kel, bızame (e). Koyun için: vereke, kavıre,
sisege, miye, belendıre (d) / verek, kavır, xogeç, veşn, baran) (e)
Wassman ile
Dasen’in Bali Adası’nda; “Dil, Balinese insanlarının düşünme biçimini nasıl
etkiler?” konulu çalışmalarında uyguladıkları anket sonucunda, ada insanlarının
yönleri mutlak değerler üzerine algıladıklarını gözlemişlerdir. Adadaki coğrafi
noktalar ada insanları için önem arz etmekte ve ada insanları sağ, sol, ön,
arka kelimeleri yerine bu noktaları kullanmaktalar.(10)
Abarojinler de;
sağ-sol-ön-arka kelimelerini kullanmazlar. Bu terimler yerine; Kuzey, Güney,
Doğu, Batı gibi pusuladaki yönleri kullanırlar. “Ben şu anda kardeşimin Güneybatısı’nda
duruyorum” (11) gibi…
Zazalarda da,
Heté Çeme Muzıri, heté deste koy, heté deşte, heté zımey, heté veroci, heté
Koye Bılgeşi… (Munzur suyu tarafı, dağ tarafı, ova tarafı, kuzey tarafı, güney
tarafı, Bılgeş dağı tarafı…) gibi yer-yöne göre işaret etmeler vardır. Ön-arka kullanılır,
ancak; sağ-sol kavramı kullanılmaz. Bir masanın etrafında oturulacakken, masanın
sağına soluna otur denmez. Masanın hangi yanında ne varsa o şey tarafına otur
denir. Heté soba de roşe, heté locıne de roşe, heté andali de roşe… (Soba
tarafında otur, ocak tarafında otur, yüklük tarafında otur…) gibi.
4. DİL İLE İNSAN
SEZGİLERİ (SUBJEKTİF SFER) ARASINDAKİ BAĞ
Dil ile içinde
var olduğu toplumun hayata bakışı ve duygusal aktları (subjektif- sfer denen)
arasında sıkı bir bağ vardır. Ve bu her toplumda farklılık gösterir. Yani,
toplumun dile dair özel alanıdır. Bunun içindir ki her dilde, “maniler”, “özlü sözler”,
“atasözleri”, “masallar”, “deyimler”, “nükteler” farklı farklıdır. Bunlar, o toplumun
rengidir, desenidir, aynasıdır… Dahası, her dilde “küfürler”, “ünlemler”, “nezaket
kelimeleri” de farklıdır. Her dilde bu sferler ya çok işlenmiş ve bu anlamda
dil oldukça genişlemiştir; ya da az işlenmiş ve dil bu anlamda oldukça daralmıştır.
(12)
Bahse konu olan
dildeki bu alan, “Dil Felsefesi” kadar, “Dil Sosyolojisi” bağlamlıdır da. Bir
topluluğun dili, sözünü ettiğim anlamda irdelendiğinde; o topluluğun yaptıklarının,
ettiklerinin, yarattıklarının, tembelliklerinin, kayıtsızlıklarının ipuçlarını
bize sunacaktır. Kısaca, onun hayata bakışını, hayatı ve doğayı anlamlandırma biçiminin
fotoğrafını yakalamış olacağız.
Bu durumu daha
yakından bir nebze olsun görebilmek için, Zaza dilinde anlatımını bulan
masallar, atasözleri, deyimler ve özlü sözler, bilmeceler, maniler, küfürler,
yeminler, beddualar, dualar, seslenme ve seslendirmeler, benzetmeler, başka
dillere çevrilemeyen ya da Zazaca’da düşünüldüğü gibi başka dillere çevrilen söz
ve söz dizileri ile var olan şeye göre değişik adlandırmaların/ifadelerin bir kısmına
bakmak gerekir. Burada aldığım ifade tarzlarının büyük çoğunluğunun kendimin de
kullandığı Kuzey Zazacası’ndan olduğunu da belirtmeliyim.
10
http://www.angelfire.com/journal/worldtour99/sapirwhorf.html (Wassman and
Dasen’s Balinese
language test,
1998)
11
http://anthro.palomar.edu/language/language_5.htm
12 Takiyettin
Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988Sayfa
4.1. Masallar
Zaza
masallarında, temel figürler (motifler) bir baba-üç oğul. (Bu oğullardan en
küçüğü en adil ve en cesur olanı) Karanlık ve aydınlık ikilemi (yerin yedi kat altı
ile yerin yedi kat üstü ve siyah koç ile beyaz koç), yedi başlı dev, yılan,
tilki, boynuzsuz keçi, şahin (puhu kuşu) ve ibibik kuşları…
4.2.Atasözler
Atasözleri;
toplumsal hafızanın ürünü olan, öğüt verici nitelikteki sözlerdir. Toplumdan
topluma farklılık gösteren atasözleri olduğu gibi az da olsa bir kısmı neredeyse
kelime kelimesine benzerlik gösteren atasözlerine de rastlamak mümkündür.
Korr şiyo, çıme
weşiya mılqi kerdo/Kör gidip gözü sağ olana küfretmiş.
Heq sas nékero,
sas keno kas nékero/Allah şaşırtmasın, şaşırtır süründürmesin.
İsan dina
néweno, dina isani wena/İnsan dünyayı yemez, dünya insanı yer.
Caro ga borto
gukiro/Öküzün buzağıya böğürdüğü görülmüş mü?
Gukê çey, gaê
çey ra nêterseno/Evin danası evin öküzünden korkmaz.
Hemu thyr ebe
zone xo waneno/Her kuş kendi dilinde öter.
Her vas koke xo
sero royeno / Her ot kendi kökü üzerinde biter.
İsan theyro bé
pelo/İnsan kanatsız kuştur.
Kutık çı zaneno
jiare çıka/Köpek ne bilir, ziyaret nedir.
Lac zerdıko,
torn dendıko/Oğul yumurtanın sarısıdır, torun çekirdek içidir.
Vaxte çenekane
azebu, zé vaye cüniyo/Yetişkin kızların zamanı, harman rüzgarı gibidir.
Baliye dare ra
gınavar ro xo ser re dare re niyado, vato; “we, na çıka qefçıla!”/ palamut
ağaçtan düşmüş üzerindeki ağaca bakmış, “Ah, bu ne kadar çirkin” demiş.
“Bıza gerrıne,
çıme yeni ra auke sımına/Uyuz keçi çeşmenin gözünden su içer.
Dar ebe gıllana
gurreno/Ağaç, filizleri ile gürler.
Ga ke merd kardi
bena weş/Öküz ölünce bıçak dirilir.
Ga mıreno çerme
maneno, merdım mıreno name maneno/Öküz ölür postu kalır, yiğit ölür adı (namı)
kalır.
Adıre çerıku,
doye kariku, çe veyvıku/Çör çöpün ateşi, çepiçlerin ayranı, gelinlerin evi.
Çefe dızdu
taride yeno/Hırsızlar karanlıkta keyifli olur.
Daro husk demge
tern nébeno/Kuru ağaç her daim yumuşamaz.
Şér şér o, né
may o né nér o/Arslan arslandır, ne dişi ne de erildir.
Doçe kutıki
kerdo qalıb, hoyt ser ra tepiya veto, ancia çewt o/Köpeğin kuyruğunu mengeneye
almışlar, yedi yıl sonra bakmışlar yine eğri.
Leyre lüye lüye
dima sono, leyre kuzi kuzi dıma sono/Tilki yavrusu tilki peşinden, kirpi
yavrusu kirpi peşinden gider.
Goze metıre çı
tırena bıtıre/Ceviz çalma ne çalarsan çal.
Merdıme weşan re
nano korek beno cevayir/Aç insana darı ekmeği cevahir olurmuş,” (13)
Va ke; “qeda
meso, qusır bero to reso”/Dedi ki, “kada gitme, kusur gelip sana kavuşsun”.
Derde heşi
mamuxa/Ayının derdi yabani zerdalidir.
Leyrıke mari bé
zeyır nébeno/Yılanın yavrusu zehirsiz olmaz.
Herre nişta ro
kemer re berba/Toprak oturmuş taşa ağlamış.
Wayire manga
yeno wayire here ra sıt wazeno/İneğin sahibi gelip eşeğin sahibinden süt
istermiş.
Bıze dızdeni
yena kel eskera zena/Keçi gizli tekeye gelir, aleni doğurur.
13 Muhammed
Malmisanij, Folklore Ma Ra Çend Numuney, 2. Baskı, Berdan Matbaacılık,
İstanbul, 2000, s: 133
Her hega de jü
kemereké, her qafıke de jü aqıl/Her tarlada bir taşçık, her kafada bir akıl.
Lace vesani
niseno ostori heqi xo vir ra keno, ostor ra yeno war, ostori xo vir ra keno/
Acın oğlu beygire biner Allah’ı unutur, bergirden iner bergiri unutur.
Heşi serba saye
hirıs u hire şüari vate/Ayı, elma için otuz üç şarkı bestelemiş.
Gurewo sexte
mordemi keno texte/Sahte iş insanı tahta gibi yapar.
Bıza arnoxe boka
vergiya/İnatçı keçi kurda yem olur.
Çımo vêsan
darené nanidero/Aç göz ekmek teknesinde olur.
Heq mıde yar bo,
va dina mıre bar bo/Allah benimle yar olsun, tek dünya bana yük olsun.
Howt azné heri
biyé, şiyo veré çemi pero xo vir ra kerdé/Eşeğin yedi çeşit yüzme sıtili
varmış, ırmak önüne varınca tümünü unutmuş.
Karé waxti,
pasaé texti/İşini zamanında yapan tahtının padişahıdır.
Do vére gay ro,
gay vato ke “ax phoşta mı”/Öküzün karnına vurmuşlar, demiş “ah, sırtım”.
Cınawur ke puke
ra bıterséne, xo re holıke vıraştıne/ Kurt borandan korksaydı kendine kulübe
yapardı.
Feké kadri bo
pheştia kadri ra jü niye/Bıçağın sırtı ile ağzı aynı değildir,
Fésati ke
çinebiyene, verg be miye ra piya çeréne/Fesatlık olmasaydı, kurt ile koyun
birlikte otlardı.
Fırra kerge,
heta tarre kerge/Tavuğun uçuşu tüneğine kadardır.
Dewleti re vane
“bımbarek bo”, feqir re vane “To koti ra ard?”/Zengine “hayırlı olsun”, fakire
“nereden buldun” derler.
Diki re vato “To
şüyane kerguna”, lüye huyais ra qırr biya/Horoza, “Tavukların çobanı sensin”
demişler, tilki gülmekten katılmış.
Dozze ke kewte
zerre jü çeyi, yi çey de xer némaneno/Bir eve şüphe girince o evde hayır
kalmaz.
4.3. Deyimler ve
Özlü Sözler
Tüm dillerde
olduğu gibi, Zazaca’da da deyimler, sözcük anlamı dışında söylenmek istenen
şeyi daha nüktedan bir şekilde söyleme biçimidir. Bu bağlamda, özlü sözler de,
söylenecek şeyi özetleyen; kısaca o şeye dair insanı düşünceye sevk eden
derinlikli söz guruplarıdır.
4.3.1. Deyimler
Can gıran : ağır
canlı (ağır davranışlı).
Bınge qesa
guretene/sözün aslını astarını öğrenme.
Zé qına kutıki
vırnaene/köpek götü gibi vırlamak (gevezelik yapmak).
goni çımu
kütene/gözüne kan bürüme.
Guli
guretene/boğazı kapanmak (Türkçedeki “dili tutulmak”).
Kaye xo
kerdene/(eğlenmek)dalga geçmek.
Sero severese
kerdene/başını kaldıramaz hale getirme, zorlama, daraltma.
Axır sero
nayine/zorlama, bunaltma.
Mırmıle vesaine/alev
yanması (sıcaktan kavrulma).
Zeré
nıqıtiyaine/içine damlama.
Auke çığırun
kutene/karlı yolların sulanması (erkeğin ergenliğe ulaşması).
Tewt
kütené/transa geçme.
Hawiya xo xo ra
nébiyaine/kendinden habersiz olmak.
Sak ser ra
kerdené/üstünden süpürmek (bir şey bırakmamak, talan etmek).
Çiki çıman ra
raperaine/gözünden kıvılcımlar uçması (gözünde şimşek çakmak).
Xo de zay
kerdene/kendinde harcamak (düşük yapmak).
Kengeré veré vay
biyaine/rüzgar önündeki diken olmak (kalıcı olmamak).
Heqi bare xo kerdené/Allahı
kendine yük etmek (günaha girmek).
Mezng destunde
belli biyaine/beyinin ellerinde görülmesi (bembeyaz, güzel elli).
Howa
fitené/havaya kaldırma (ayaklandırma).
Solıx
nékerdené/nefes almamak (hiç dinlenmemek).
Héz xo
dayine/ıkınmak (zorlanmak).
Texşir
mendené/olmayan şeye ihtiyaç duyma(hasret kalma).
Veri ver
fitené/karnı önüne verme (oyalama).
Tasele
biyaine/nefessiz kalma (gülme,ağlama, susuz kalma sonucu ölüm hali).
Nan u sola xo
bıriyaine/ekmeği ve tuzu kesilmiş olmak (sonu gelmek).
Zon lana xo
eştené/dilini şeyine atma (sessiz kalma).
Cıl bıne xo de
bırnaine/altındaki çulu kesme (ihanet etme).
Mar ra vıran,
vergi ra vesan mandené/yılandan çıplak, kurttan aç kalma (sefil kalma).
Thıre xeğ/deli
osuruk (basit insan).
Paka xo cı ra
nébiyaine/kendisinden korku gibi şeyinin olmaması (umurunda olmamak).
Ser çım sero
kaykerdené/gözü başı oynama (fırıldak çevirme).
Game ra cı
nékütené/adımını atamama (hali olmama).
Sapqa téver ro
eştené/birbirinin önünden şapka atma (boy ölçüşme).
Va xo
kerdene/kendine hava doldurma (kızgınklıkla aşırı bağırma).
Doxına xo
vışiyaine/uçkuru kopmak (edepsizlik etmek)
4.3.2. Özlü
Sözler
Pakaye sani,
nano maa isani/Akşamın ayazı insanın anasını becerir.
Zone ma zone
Xızır’iyo, thone ma thone Xızır’iyo/Dilimiz Hızır dilidir, görüntümüz Hızır
görüntüsüdür.
Wairde weno,
verg de zurreno/Sahibi ile yer, kurt ile ulur.
Xatırê kutiki
çino, xatırê wairi esto/Köpeğin hatırı yoktur, sahibinin hatırı vardır.
Fek vano, ri sermaeno/Ağız
söyler, yüz utanır.
4.4. Maniler
Maniler, çok
çeşitli alanlara yöneliktir. Burada ağırlıklı olarak, Désım mani ve söz ustası
Sey Qaji’den alıntılarla yetineceğim.
Güneşe dair
söylenen bir manide; “Ya Mıhemmedé Hometé / Sılamete tiya / Qıyamete ki tiya
/ To ra dot dina tariya.” (14) Ya, alemin güneşi/ Selamet sensin/ Kıyamet
de sensin/ Senden öte dünya karanlıktır.
Dönemin yaşamına
dair; “Mıle Mıle / Tı çhı kota adır u kıle / Verdan to dıma hata ha vıle /
To mı dest néxelesnena ciniya to Khıle”(15) Mıla, Mıla/neden düştün telaşa,
ateşe aleve düşer gibi/Kovalarım seni tepenin öte yanına kadar/Seni elimden eşin
Kıle bile kurtaramaz.
İtikat ve ikrara
dair, “Werte ma de İqrare Eli’yo / Sırre Xızıre Khaliyo / Sonde Haqi weriyo
/ Qale yıqrari ke bi / Derude wuye, asm u roc ceriyo”(16) Aramızda Ali’nin
ikrarıdır/Yaşlı Hızır’ın sırrıdır/Tanrı adına yemin edilmiştir/İkrarın adı söz
konusu olunca/Derelerde akar sular, gökyüzünde ay ile güneş durur
(tutulur).
Dile dair, “Vas
koka xo sero royeno / Theyr zone xo de waneno / Kamo eslé xo yınkar keno / Toz
erceno reça xo sono”17 Ot kökü üzerinde biter/Kuş dilinde öter/Aslını
inkar eden/İzini kaybedip, yiter
14 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 195
15 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 202
16 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 253
Saz ve söze
dair, “Thomıre mı thomıre cemé haqiyo / Çopal dano xıravıneni u néqiye /
Dest kon tıra, jibeno, naleno / Hata ke sewa haqi ma sero şıkiye”(18) Sazım,
hakikat ceminin sazıdır/Şelpeyi kötülüğe ve haksızlığa vururum/El sürerim
iniler, sızılar/Tanrının gecesi üzerimize çökene kadar.
“Wakıla mı /
Kılame de qeyde ostoro / Qesé şuari’yo / Şuariyo ke bé ostori mend /Mejile xo
tariyo”(19) Kız
kardeşim (Bacım) /Dizede makam kısrak/Söz süvaridir/ Kısraksız kalan
binicinin/Menzili karanlıktır.
Emeğe dair, “Emeğ,
araqé çariyo / Aqıl, ğezna sariyo (ser’iyo) / Roştia tariyo” (20) Emek,
alın teridir/Akıl, başın hazinesidir/Karanlığın ışığıdır.
Cehalete dair, “Bé
asm u roc dina tariya / Bé ilm u irfan koraniya” (21) Aysız, güneşsiz dünya
karanlıktır/İlimsiz irfansız körlüktür.
Yurtseverliğe
dair, “Désım / Déso de qewino / Jé khelowo, nélewino / Mekané ewliawuno”( 22)
Désım/Sağlam bir duvardır/Kale gibidir, sarsılmaz/Evliyaların mekanıdır.
Şair ve çırağa
dair, “Kare sagırti xamo /Kare sayıri tamo /Sagırt çekuné xo vésneno / Sayır
çekuné xo pesneno /Dıma, dina alem hesneno”(23) Şagirtin (çırağın) işi
hamdır /Şairin işi tamdır/Şagirt dizelerini yakar/Şair, dizelerini
fırınlar(pişirir)/ Peşinden dünya-alem işitir.
Üretimin
vazgeçilmezi öküze dair, “Gaé mıno çaro / Nejdi yeno usaro / Jede nire de
niamede/Rew herey vılé tor o baro”(24) Benim Çar (alnı beyaz) öküzüm /Yakındır
ki bahar gelsin /Fazlaca boyunuduruğa bakma /Er geç, boynuna yük olacaktır.
4.5.Bilmeceler
Bilmecelerin
çoğu kafiyelidir. İçinde toplumsal dokuya dair öğeler taşıyan ve inanılmaz
benzetmeler içeren söz guruplarıdır. “Ga/Öküz” sözü ile başlayan bilmecelerin fazlalığı,
öküzün üretimdeki yerinden kaynaklandığı gibi, Désım aşiretleri içinde Désım’a
ilk konaklama öyküleri ile de alakalı olabilir. Hemen her aşiret, gördüğü
rüyada Ak sakallı dedenin buyruğu üzerine öküzlerinin yattığı bu yeri mekan
tuttuğunu anlatır.
Bilmecelerde ilk
söz dizisine bakılmadan son söz dizisi bir anlam ifade etmez. Şair dizelerinden
dökülmüş gibi bir durum söz konusudur. “Dara mına vame, des u dı game, her gama
xo jü thame/Ağacım Vam ağacıdır (uzun), on iki adımdır, her bir adım bir başka
tattadır.” (Yıl ve aylar)
“Gae mıno boro,
çute çımu ra koro, nata bota (dı destu ra) dano xoro/Bir öküzüm var,
iki gözünden kördür, bu yandan o yandan (iki eliyle) dövünür. (dawul/ davul)
Gae mıno de
şiao, bıne xo her roc jüp u jüao/Öküzüm siyahtır, altı her gün kupkurudur.
(dewzan/sacayağı)
Gae de mı esto,
gıneno waro, dan pıro-pıro nédan ranéurceno, hata urceno rake vijoye vas bınde
rewino/Bir
öküzüm var düşer, döverim-dövmem kalkmaz, kalkana kadar altında bir
karış ot biter. (vore/kar)
Gae de mı esto,
sarebırnon sero bervon/Bir öküzüm var, keserim, üzerinde ağlarım. (piyaz/soğan)
17 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 217
18 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 218
19 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 223
20 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 219
21 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s: 219
22 Dr. Daimi Cengiz,
Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s.259
23 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s.229
24 Dr. Daimi
Cengiz, Dizeleriyle Tarihe Tanık Dersim Şairi Sey Qaji (1860-1936), Horasan
Yayınları, İstanbul, 2010, s.236
Gao şia sono,
gao sur fındeno/Siyah
öküz gider, kırmızı öküz durur. (dü-adır/ duman-ateş)
Gao koro, nata
bota dano xoro/Öküz
kördür, bu yanı o yanı kendini döver.(lolavi/deri yayığa arka ve önden
takılan ağaç aksam)
Gay barke,
jile-jindane ro war ke/Öküzü yükle kayalıktan-zindandan yuvarla. (şiro
qult/bir yemek)
Ga qorra dım
perra/Öküz böğürdü, sapı uçtu. (tıfang/tüfek)
Arqulık
darqulık,des u dı qulık/Ağaç ip delik, on iki delik. (lekani/hedik)
Bonê baki, pırrê
huraki/Baki’nin
evi keser dolu. (dıdani/dişler)
Çerxa
mınaçerxkerdiye, bınê merxi de rokerdiye/Çarkım çarklıdır, ardıç ağacının
altına dökülüktür. (zer(re)veti/babuko)
Çiyê mıno çewt,
peyê boni de kewt/Eğri şeyim, evin ardında bitti. (rae/yol)
Çiyê mıno
surkerde, bınê andali de rokerde/Dizi dizi şeyim, yüklüğün altında yığılı. (piaz/soğan)
Dare lerzena, vore erzena/Ağaç yaylanır, kar savurur. (pırozıne/elek)
Dara mına qole
bın de kerdo hole hole/kısa küt ağacım, dibinde yuva yuva. (pêtage/petek) Kalıkê
mıno dere de çapê koreko vêre de/Dedem derede, çanak dolusu darı karnında. (are/değirmen)
Khalıko naver
ra, hêrdisa xuya bover ra/dedem bu yakada, sakalı öte yakada (pırd/köprü)
Khalo şia boni
sero reqeşiya/Siyah yaşlı dede, dam üstünde oynaşta. (düyê locıne/ baca
dumanı)
Kelê mıno kemer
de xuremé mırzoro ver de/Tekem taştadır, önü otlaklı tepeliktir. (çenık u
hêrdise/çene ile sakal)
Lüye lüye, gınê
ro şüye, fek pırnıki, bi pırrê muye/Tilki tilki, yola koyuldu gitti, ağzı
burnu, kan ile doldu. (makina porrbırnaene/ saç traş makinesi)
Ame pheştia koy,
roşt de ra-roy/geldi dağın sırtına, aydınlattı yolu ve ruhu. (tij/güneş)
Bono cor de, jü
ustıne verde/Tek direk üzerinde bir ev. (sung/mantar)
Cor de yeno
aspar niyo, kemer u kuç ano şér niyo/Yukarıdan gelir atlı değil, dağı taşı
getirir arslan değil. (laser/sel)
Phonç waé
çeyiye, phoncemına jümini de hewiye/Bir evin beş kızkardeşidir, beşide
birbirinin kumasıdır. (tiriye puçi/çorap şişi)
Sodır veyvıka,
sonde phepuga çika/ Sabah gelindir, akşam puhu kuşu ve ateş kıvılcımıdır. (astare/yıldız)
Zeré xo sıpe u
zero, dorme xo kemer u kerr’o/İçi beyaz ve sarıdır, dışı taşlık ve kayalıktır.
(hak/yumurta) (25)
3.6. Küfürler
Küfürlerin,
söyleyenden söylenen kişiye; yakınlık derecesinden uzaklık derecesine, küfrün
söylenme sebebinden kızgınlık derecesine kadar bir dizi öğeden etkilendiği
görülür.
Türkçe’de
kişinin direkt kendine yönelen küfür pek önemsenmezken anasına küfretmek daha
kötü algılanır. Zazalarda ise küfür direkt kişiye yöneldiğinde daha çok tepki duyulduğu görülür.
Her iki kültürde
de anne ve baba oldukça önemlidir ve saygındır. Bu, küfrün yaygınlığı ile
alakalı olsa gerek… Allah saygınlığı da öyledir. Ancak, güneye doğru inildikçe
(Adana civarı) Allaha yönelik küfürler o kadar çok duyulur ki, bu hiç de büyük
tepkilere yol açmaz. Aynı küfür bir başka yerde insan ölümüne yol açabilir.
25 Hawar
Tornecengi, “Tayé Mertali/Çibenoki”, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija
Sodıri, sayı 7, Almanya, 200, s:131Sayfa
Zazaca’da “Lace
kutiki/köpeğin oğlu” en sık kullanılan küfürdür. Çok kızgın ise; “Mı de aste
piye to nıne/Baban kemiğini s….” Bu küfür, esas anlamını, kültürün aktarıcılığına
önderlik eden “baba” fenomenine yönelik olmasıyla bulur. Bir erkeğin bir kadına
küfretmesi, hele ki ona yönelik “Nan lana to/seni s…” toplumca çok kötü
karşılanır. “Xo cerrebno pıro/……” denerek, o küfür ağza alınmaz. Ve bu anlamda
kendisinden söz edilen kişi bir zaman toplum içine çıkamaz. Bu küfür, sonucu
tahmin edilemeyecek olaylara kadar işi vardırılabilir. Aynı şekilde kadından
erkeğe yönelik “Ciye xo ken feké piye to/Baban ağzına sıç….” Küfrü de toplumca
çok kötü karşılanır. Bu lafı söyleyen kadın “basit kadın” olarak algılanır. Toplumun
o kadına bakışı değişir. Söz konusu kadın toplum içine çıkamaz hale gelir.
Eşine böyle bir küfürde bulunmak boşanmaya yol açar. Eşinden böyle bir küfüre
maruz kalan bir erkek hala eşiyle yaşıyorsa toplumca o insan “basit erkek” olarak
algılanır. Kadından kadına küfürlerde ya da çok kızıp kızına küfrettiğinde daha
çok “cenderme, qeymeqam” temaları kullanılır. “Ceniya qeymeqami/kaymakam karısı”,
“Ceniye cendermane qause/Koğuştaki jandarmaların karısı”… gibi. İçerik olarak
bu küfürlerle aynı olan ancak içinde erkek uzvu taşıyan küfürler de yadırganan
küfürlerdir. “Mı xırr re nızamu de to fitıne/ Ben, nızamların y…. sana
sokayım”, “Kıre cendermane qause/Qeymaqami finu to/Koğuştaki jandarmaların/ kaymakamın…
y…. sana sokarım”…. gibi.
4.7. Yeminler
Yeminlerde ise,
eğer birilerine kızgınsa ve ona dair bir andı/ahtı varsa; “Kıre to de vere
miyane mı ra bo./ s… kuşağımın önünde olsun” diyerek, o kişi ile
hesaplaşacağını belirtir. “Heq bo, pir bo, waire m’ bo, xızır bo,..” gibi söz
ve söz dizileri sıklıkla kullanılan yeminlerdir. Mutlaka inandırıcı olması gerekiyorsa,
evliyaların adı anılır. “Muzır Baba bo, Duzgın bo,” gibi.
4.8. Beddualar
Beddualar da
kimden kime, kimden neye yönelik olma durumlarına göre sınıflanırlar. Çoğunlukla
ebeveyne-evlat arasında görülür. Bir ebeveynden çocuğuna yönelik;
“Piştke to newe
nébo/ Üst başın yenilenmesin.
Mor ra vırran
verg ra vesan be/Yılandan çıplak kurttan aç kalasın.
Nan sola to
bıbıriyo/Ekmeğin tuzun kesilsin.
Çe to
bırrıjiyo/Evin yıkılsın.
İştiri zımbelane
xo nésane/Bıyıklarına ustura vuramayasın.
Bıko, to sale
raşte qeda be/Kadaya gelesin, inşallah.
Bulısık to
sano/Yıldırım seni çarpsın.
Fırrıngé to de
veciyo/ Cüzam sende çıksın (cüzama yakalanasın).
Bé iqrar
bımane/İkrarsız kalasın.
Ome to bıbıriyo/
Zurriyetsiz kalasın.
Sale dina tariye
de bımane/Karanlık dünyada kalasın, inşallah.
Roştiye
névine/Aydınlık (ışık) görmeyesin.
Heq to mı ra
bicero/Allah seni benden alsın.
Xafıl qeda to
gıno/ Kadanın ansızına rastlayasın.
Pergale to vıla
bo/Ailen dağılsın.
Guliya to ro
néso/Boğazından geçmeye.
Goşt to ra
bırrışiyo/Etlerin dökülsün.
Dar-xaçık be
cane to ra niso/Kapının sürgüsü canına yapışsın,...”
Bir şeyi
görememekten kaynaklı zarara neden olan kimseye; “Gılliye to bırrışiye/dêverdiye.
Göz bebeklerin
dökülsün, Tı korbére, Kör olasın...”
Çocuktan
ebeveyne yönelik olarak en sık kullanılan; “Vızke be des ra nise/Sinek ol
duvara yapış.
Merdené to re
xestreté bo/Ölüm sana hasret kalsın (Ölüme hasret kalasın)…”
Aile dışından
birilerine aile içinde yapılan bedduaların bir kısmı yapılacağı gibi özellikle;
“Adır çe to küyo/Evine ateş düşsün. Heq ocağe to kor kero/Allah ocağını kör
etsin. Eke o coren (heq) venge mı hesneno, roce né roce ni dewi u suki pero
bıbe gola gozlage/ Yukarıdaki (Allah) beni işitiyorsa, bir gün değilse bir gün,
bu köy ve kasabalar Gozlage Gölü’ne döner.” Gibi beddualardır.
Bunların yanı
sıra hayvanlar için yapılan beddualar da vardır. “”Boka verg u heşi be/Kurda
ayıya yem olasın, Kardi ra seré/Bıçaksız gidesin, Raşte vergé vesani be/Aç
kurda rastlayasın,…” gibi.
4.9. Dualar
Dualarda
çoğunlukla “Allah”, “Hızır” ve “Evliyaların” adı anılır. Duaları da kimden kime,
hangi nedenle yapıldıklarına göre sınıflamak mümkün.
Çocuktan
ebeveyne yönelik, “Ya Xızır, Ya Muzır Baba, Ya Duzgın, Ya Sultun Baba, Ya
Xaskare… tı mau piye mı bağse mı ke/Ya Xızır, Ya Munzur Baba, Ya Düzgün, Ya
Sultan Baba, Ya Haskare,… sen anamı babamı bana bağışla”
Ölen biri için,
“Heq rama xo cıkero/Allah rahmet eylesin”
Pirden müride,
“Ced u celale m’ to re waireni bıkero/Ceddim celalim sana sahiplik etsin”
Ebeveynden
çocuklarına, “Qedaye to mı re bero/Kadan bana gelsin. Goniya mı to ra bo/Kanım
sana sürünsün(Kanım senin için aksın),,..”
Bir yolculuğa
çıkana, “Oğıre to, oğıro xer bo/Uğurun hayırlı uğur olsun, Xızır, Muzır Baba,
Sultun baba, Duzgın,… to re alvoz bo/Hızır, Munzur Baba, Sultan Baba, Düzgün
yoldaşın olsun”
Büyüklerin
ellerine su döken küçüklere, “Pir u khal be/Büyüyüp kamil olasın, Zé auke omrê
to derg bo/Su gibi ömrün uzun olsun.”
Yemeklerden
sonra, “Heq war kero/Allah kabul (bol) etsin.”
Yenen ölü yemeği
ise, “Heq dest u roye merdun resno/Allah ölülerin eline ruhuna kavuştursun.”
Yetişkin erkek
ve kızlara, “Heq çı mırade to esto bıkero/Allah ne muradın varsa yapsın. Heq
raşte sıte-sıt helal kero/Allah iyi süt emmiş birine rast getirsin,”
Azan birine,
“Heq xera xo vaco/Allah hayırın söyleye.”
Bir iş yapana,
“Heq qewete bıdero/Allah kuvvet versin”
Bir işe
başlayacakken, “Xızır emegé to xeçe nébero/Hızır emeğini boşa götürmesin.”
Hasta
ziyaretinde, “Heq bercine xeri bıdo/Allah ağrısız baş ihsan eylesin, Heq kederun
nedero/Allah kederler vermesin.”
Lokma dağıtandan
alınan lokmaya karşılık, “Xızır loqmê sıma qebul kero. Bergé çetıni ver sano.
Yi az uzê sıma huzur hürmetiya xo sano/Hızır lokmanızı kabul etsin. Kötülüklere
kalkan eylesin. Çoluk çocuğunuzu huzuru hürmetine bağışlasın”
Kendini koruması
için daha çok evliya ve ziyaretlere çağrıda bulunulur; “Ya aspare Gola Keské
tı ma raxelesné”(26) Ya Keske Gölü’nün Atlısı sen bizi kurtar.”
Kendine doğada
var olan tüm canlılardan sonra yardım beklediğini ifade eden bu dua en sık
kullanılandır;
26 K. Xamırpet,
“Gola Xamırpét’i”, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 3,
Almanya, 1996, s:8
“Ya Xızıre Thuzıke/Tenga
made bıresé/Ya Mıhemmede (Tija)Homete/Raver canu roy de/Wa u bıray de/ Ded u
derezay de/ Xal u werezay de/Dar u kemeri de/Vergé Yabani de/Dıma ki mae neçari de”(27) Ya Tuzik Hızırı/
Darlığımıza yetiş/Ya varlığın güneşi/ Önce can ile ruhlara ver/ Kardeş
ile kızkardeşlere ver/ Amca ile yeğenlere ver/Dayı ile yeğenlere
ver/Ağaca, taşa ver/ Yabandaki kurda ver/Ardından da biz biçarelere ver.
4.10. Bazı
Seslenme ve Seslendirmeler
Hayvanlar
sürülürken her bir cinse farklı bir ses ile seslenilir. İneklere, “thayt”, Öküzlere,
“ho”, danalara “thümmmşt”, koyunlara “hırr”, kuzulara “tığt”, keçilere “kışşşş”,
oğlaklara “kıt/gıde”, ata “deh”, eşeğe “ço”, tavuğa “kişt”, kediye “pişt” …
Çağırma anında
üçlü seslenme olur; ineklere “day day day”, koyunlara “dümmmü, dümmmmü
hırrrrr”, keçilere “hay hay hay, kıçe kıçe kıçe”, kuzulara “tığe tığe tığe”,
oğlaklara “ gıde gıde gıde”, danalara “thümmmşt thümmmşt thümmmşt”, tavuğa “qut
qut qut”, köpeğe “kuyit kuyit kuyit”, kediye, “pişe pişe pişe” diye seslenilir.
Hayvanların
çıkardıkları sesler için; Yılan; “şiştneno”, kuş; “vitnena”, puhu kuşu;
“phepo-keko kena”, tavuk; “qutnena”, keçi; “waqena”, keçi yabani bir hayvanı gördüğünde;
“phırkena”, koyun; “qırena”, at; “hirrena, kırkırina”, inek; “qortena”, öküz;
“borteno”, eşek; “zırrena”; verg “zurreno”, karga; “qırtnena”, domuz; “xurteno”,
ayı; “zıreno”, köpek; “loweno”, dayak yiyen köpek; “khazteno”, kedi; “munkena”,
fare; “çivtneno”,… denir.
Doğadaki sesler
için; Fırtına; “guvvv”, yağmur; “şiiippp”, yağmurun damda verdiği ses,
“phejnnn”, su; “xusssss”, orman,; “xısssss”, gök gürültüsü; “ğurrrr”, şimşek;
“terrrrrq”, damla; “thıllllp”, dere; “xurrr”, dalga; “pélll”, çiş; “çırrr”,
ishal; “vırrr”, şelale; “şırrr”, öküz arabası; “çızzzzt”.
Yansımadan
oluşan bazı isimler; Torge (dolu) (torrrq, torrrq), yırğıçe (don tutmuş kar)
(rrrğıççç, rrrğiçççç), çırtıke (şelale)(çırrr, çırrrr), xuske (kırağı)
(xxxusssk, xxxusssk), gibi…
İnsan
seslenmeleri için; İnleyen birine “naleno/a”, zorlanan “nırreno/a-xırreno/ a”,
başkasına duyduğu acıdan inleyene “jibeno/a”, beddua ederek inleyene “çızzeno/a”,
bağırana “zırçeno/a-qireno/a”, haykırana “bırreno/a”, çığrışıp gevezelenene “vırrneno/a”,
öksürene “kıxtneno/a”, zorlanarak nefes alana “xızzeno/ a”,… gibi
4.11.
Bazı Benzetmeler.
Gündelik
konuşmalar arasında benzetmelere yer verildiği gibi türkülerde de benzetmeler
sıklıkla kullanılır. Örneğe temsil olacağı açısından türkülerden birkaç örnek
alacak olursak,
“Adır zerre
mıde, ez zerre adırderu/Ateş içimde ben ateşler içindeyim.
Séne Medina mı
bereqino zé pendıre Heydercu/Medinemin göğsü Haydaranlıların peyniri gibi
parlıyor.
Direga zerre mı
– Semıga çebere mı – Çıla zerre çe mı/İçimin direği – Kapımın eşiği – Evimin
lambası (ışığı).
Xobe xo adıra
çika/Kendi kendine ateştir, ateşten kıvılcımdır.
Bejna to rındeka
zé téleka themburi/Boyun uzundur sazımın teli gibi.
Ez ke waştiya xo
ra hezkenu-fereji ke pukeleka sıma nézane/Ben ki sevgilimi seviyorum-ancak, o
bir borandır siz bilemezsiniz.
Page rıjina
zerre mı de mırenu/Çöker içimdeki ev, ölürüm.
Zerrê mı to re
tenıko zé perdıka seré piyaji – Zerre mı to re véseno zé adıre bıne saci/İçim
senin için öylesine sığdır (incedir) ki soğan zarı gibi – İçim senin için öylesine
yanıyor ki sac altındaki ateş gibi…
27 Hawar
Tornecengi, “Xıncoriye” Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 7,
Almanya, 1996, s:11
4.13. Zazaca
Düşünülüp Türkçe Söylenen Bir Kısım Sözler
Zazaca düşünülüp
Türkçe söylenen bir takım söz dizileri; “Domani eşte pes/ Çocuk kucağına
atmışlar (Yani kirvelik bağlanmış)”.
“ Xo ra névineno/Kendinden
görmüyor” “Sondi weno (yemin içiyor)” “Xo ra nédiyaye/Kendinden görmez” “Hao
aca/nao naca-Odur orada/Budur burada” “Çante haca rone/Çantayı oraya indir”
“Sofre rone/Sofrayı indir” “Destbera mı néna/Elimden gelmiyor” “Çay cıkeri?/çay
koyim mi?” “To ara xo werde/Sen kahvaltını yedin mi?” “Sondi weno/Yemin
içiyor”, “Vase çay/Çay otu (çay)” “Bulısık sano cı/Yıldırım vurmuş” “Zerre mı
vereno/İçim geçiyor”…
4.14. Türkçe
Karşılığı Bulunamayan Kimi Sözler
Bir dilde olup,
başka dillerde karşılığı bulunamayan söz ya da söz grupları vardır. Bu
Zazaca’da da mevcuttur. “ helmo germo ma de.”, “adır de piştké to ra niso.”,
“tırre xeğ”, “najniye-xalceniye-veyve/yenge”, “küta ra-za-teleqiya/doğum”, “dereza,
dedza, xalza, amoza, bıraza, veraza/yeğen”, “xo teng meké”,…
4.15. Dilin Var
Olan Şeye Göre Kullanılış Biçimi
Dil, çevresinde
var olan şeyleri; belli şekillere, varlık nedenlerine, çoğalmalarına, nicelik
ve niteliklerine göre kategorize eder. Zazaca’da “doğurmak” sözcüğü insan için
farklı, tek doğuran hayvanlar için farklı, çoğul doğuran hayvanlar için farklı
kullanılır. İnsan için “küta ra”,
çoğunlukla tek doğuran hayvanlarda “za”,
çoğul doğuran hayvanlarda “teleqiya” denir. Kadının birine “za” kelimesini
kullandığınızda “ben inek miyim” der gibi size bakacaktır. Zaten “teleqiya” demek bir kadına yapılacak
bir hakaretten başka bir şey ifade etmez. Bazen, halk arasında üçüz ya da
dördüz doğuran kadına “çaye névana ke teleqiya” diye alay edilir.
Varlıkların
durumunu belirleyen sözcükler, varlıklara göre değişiklik gösterir. “Yığmak” fiilinin Zazaca’daki karşılığı
“nijnaine” dir. Türkçe’de yığmak
fiilinden gelen “odun yığını, taş yığını, ot yığını, buğday bağlarından oluşan
buğday yığını, buğday tanesinden oluşan harmandaki buğday yığını” Zazaca’da,
sırasıyla; “mağe, qurçe, lode, cela ve
tığe” olarak farklı biçimlerde adlandırılır. Bu durum istasnai değil,
genellikle böyledir. “Yırtmak/dırnaene,
çırkerdene, thizkerdene, zoğkerdene; dağılmak/vılabiyaine, ağmebiyaine, belbiyaine; acı/thal, thuz, dec”… gibi.
Zazaca’da
varlıklar eril, dişil ve nötr durumdadırlar. Canlı varlıklarda, “a cenıke – o
kadın (dişil), o mordem– o erkek (eril), yi ceni/cüamerdi - o kadınlar/erkekler
(çoğul). Cansız varlıklarda, “a meska – o yayıktır (dişil), o torceno- o
baltadır (eril), yi puçe – onlar çoraptır (çorap, ayakkabı gibi ikiz olan
varlıklar çoğul adlandırılır)
Büyüklere ve
küçüklere bazı kelimelerin farklı çekimleriyle söylenirken bazı durumlarda iki
farklı kelime kullanılır. “Guna/Yazık” kelimesi; büyükler için, “gunao/ yazıktır”,
küçükler için, “guneko/yazıktır” biçiminde kullanılır. Küçük birine, “fam
nékena/anlamıyorsun”, “kav nékena/kafan basmıyor” denebilirken; kendinden büyük
birine bu sözler hakaret anlamı taşır ve asla “sen anlamadın” türünden ifade
edilmez. “Mı hén névat/Ben öyle demedim” türünde söylemler daha uygun bulunur.
Yine büyük
birine “To heré/kutike ma nédi?” (Bizim eşeği/köpeği görmedin mi?) diye
sorulmaz. Bu tarz bir soru ayıp kaçar. Onun yerine, “To çarpe/kelpe ma nédi?”
(Bizim çarpoyu/kelpi görmedin mi?) diye sorulur.
5. SONUÇ YERİNE
Her milletin
dili o milletin tarihidir. O milletin kültürüdür. Hayata bakışıdır. Hayatı algılayışıdır.
Hayatı anlamlandırma biçimidir.
Onun içindir ki,
bir kimse kendi ana dilindeki kelimelerin dünyasıyla, söz dünyasıyla “şey”leri
görmez ve bilince çıkaramazsa; o kimse dil ile varlık-dünyası arasındaki korelasyonu
oluşturamaz.
İnsan, gerek ki;
varlık-dünyasında var olan şeyleri kendi gözüyle, kendi diliyle görsün. İnsan
var olan şeyleri ancak, kendi diliyle görüp algıladığında o şeyler üzerine
kendi dilinde rahatça konuşabilir ve de yazabilir. O şeyleri rahat bir şe kilde
tanımlar, betimler. İnsan kendi diliyle ne kadar görebilir ne kadar
düşünebilirse, dilini o kadar geliştirebilir, o kadar zenginleştirebilir.
Düşünce ile görme arsında var olan eşitlik/paralellik hiçbir vakit
unutulmamalı.
Zazaca dilinin
bugünden yarına taşıyıcıları olanlar olsun, Zaza aydın ve sanatçıları olsun,
yazar-çizerleri olsun dil ile varlık-dünyası arasındaki bu eşitlik ve
korelasyonu algılayamadıkları sürece UNESCO’nun bu dilin yok olma tehlikesi
üzerine raporları ile daha sıklıkla karşılaşacaklardır. Bir dilin kaderi her
zaman o dili konuşanların, o dilin taşıyıcılarının elindedir.
Bir toplumda,
düşünme ile görme, bilim ile felsefe, yazın ile sanat ne kadar eksik olursa; o
toplumun kullandığı dil o kadar fakir kalır. Bu durum, dil ile varlık dünyası
arasında ilgiyi azaltır, eksik kılar. O zaman da söz konusu toplum başka toplumların
düşünmeleri ve görmeleri ile varlık-dünyasını bilgi alanına taşıyacak, kendi
dili ile görmek ve düşünmekten günden güne uzaklaşacaktır. Süreç içinde o
toplum bir başka toplum olma yoluna girecek, dünyadaki renklerden biri yine yok
olup gidecektir.
Görünen o ki,
bir dil ne zamanki varlık dünyasına objektif olarak bakabildi, varlık dünyasını
objektif sfer ile anlamlandırabildi, o vakit asli görevini yerine getirmiş
olur. O vakit, dil yok olmaktan kurtulur. Yani, demem o ki, ne zamanki bir dil
eğitimde kullanıldı, felsefede, sanatta, edebiyatta, teknolojide kullanıldı, o
vakit o dil hem yok olmaktan kurtulur hem de zenginleşir. “Çünkü her dil bir
olanaklar alanı olarak ne fakir, ne de zengindir. Fakirlik ve zenginlik gibi
nitelikler, ancak o dilin taşıyıcılarının düşünüş ve görüşleriyle ilgili
olabilir.”( 2)8
Bildiriyi, F.
Nietszche’nin şu sözleriyle bitirmek isterim: “Dil, atalardan bize kalan
bir miras, bir emanettir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu emanete karşı, paha biçilmez,
kutsal ve dokunulmaz şeylere karşı duyulan saygı gösterilmelidir.”(29)
28 Takiyettin
Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988,
s:241
29 F. Nietszche’s
Werke, herausgegeben von A. Baeumler; A. Kröner Verlag; Band I, 86;
“Unzeitgemaesse Betrachtungen I.”, Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi
Kitabevi, 4. Basım, İstanbul, 1988, s:252
KAYNAKÇA
AKARSU, Bedia
(1998), Dil-Kültür Bağlantıları, İnkıâp Kitabevi, İstanbul
ALTINÖRS, Atakan
(2000), Dil Felsefesi Sözlüğü, Paradigma Yayınları, Bursa
ALTINÖRS, Atakan
(2003), Dil Felsefesine Giriş, İnkıâp Kitabevi, İstanbul
ARISTOTALES
(2004), Retorik, (Çeviren: Mehmet H. DOĞAN), Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul
AYER, Alfred
Jules, Dil, Doğruluk ve Mantık, Metis Yayınları
CASSIER, Ernest
(2005), Dil/Sembolik Formlar Felsefesi 1, Hece Yayınları, Ankara
CHOMSKY, Noam
(2001), Dil ve Zihin, Ayraç Yayınevi, Ankara
CHOMSKY, Noam
(2002), Dil ve Sorumluluk, Ekin Yayınları, İstanbul
CHOMSKY, Noam
(2009), Bilgi Sorunları ve Dil-Managua Dersleri, (Çeviren: Veysi Kılıç),
BGST Yayınları
DEMİR, Gökhan
Yavuz (2007), Sosyal Bir Fenomen Olarak Dilin Belirsizliği, Paradigma
Yayınları, İstanbul
DEMİRCAN, Ömer
(1990), Yabancı-Dil Öğretim Yöntemleri, İstanbul
DENKAL,Arda
(1984), Anlamın Kökeni, Metis Yayınları, İstanbul
DİLAÇAR, Agop
(1968), Dil Diller ve Dilcilik, Türk Dil Kurumu Yayınları: 263, Türk
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
ECO, Umberto
(2004), Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, Literatür Yayınları,
İstanbul
ELLUL, Jacques
(2004), Sözün Düşüşü, (Çeviren: Hüsamettin ARSLAN), Paradigma Yayınları
GÖKBERK, Macit
(1998), Değişen Dünya Değişen Dil, YKY, İstanbul
GRÜNBERG, Teo
(2006), Anlam Kavramı Üzerine Bir Deneme, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
KAPLAN, Mehmet
(1986), Kültür ve Dil, Dergah Yayınları, 4. Baskı, İstanbul
LAKOFF,
George-Mark Johnson (2005), Metaforlar (Hayat, Anlam ve Dil), (Çeviren:
Gökhan
Yavuz DEMİR),
Paradigma Yayınları, İstanbul
MALMİSANİJ,
Muhammed (2000) Folkloré Ma Ra Çend Numuney, 2. Baskı, Berrdan
Matbaacılık, İstanbul
MENGÜŞOĞLU,
Takiyettin (1988), Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, 4. Basım, İstanbul
PLATON (1982), Diyaloglar
1, (Çeviren: Teoman Aktüel) Remzi Kitabevi, İstanbul
PLATON (2000), Kratylos,
(Çeviren: Cenap KARAKAYA), Sosyal Yayınları, İstanbul
RICOEUR, Paul
(2007), Yorum Teorisi/ Söylem ve Artı Anlam (Çeviren: Gökhan Yavuz
DEMİR), Paradigma Yayınları, İstanbul
SEARLE, John R.
(2005), Bilinç ve Dil, Litera Yayıncılık, İstanbul
SOYKAN, Ömer
Naci (2006), Felsefe ve Dil - Wittgenstein Üstüne Bir Araştırma, MVT
Yayıncılık, İstanbul
SU, Hüseyin
(2004), Düşünce ve Dil, Hece Yayınları, Ankara
UÇAR, Şahin
(2007), Dil ve Felsefe, Domino Yayınları, İstanbul
VENDRYES, J. V.
(2002), Dil ve Düşünce, Multilingual Yabancı Dil Yayınları, , İstanbul
VOLOŞINOV,
Valentin Nikolayeviç (2001), Marksizm ve Dil Felsefesi, Ayrıntı
Yayınları
WILSON, John
(2002), Dil, Anlam ve Doğruluk, Ankara Okulu Yayınları, Ankara
WITTGENSTEIN,
Ludwig (2007), Felsefi Soruşturmalar, Metis Yayınları, İstanbul
WITTGENSTEIN,
Ludwig (2007), Mavi Kitap Kahverengi Kitap, (Çeviren Doğan Şahiner),
Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
Ware (1996),
sayı 10, Almanya
Ware (1997),
sayı 11, Almanya
Ware (2000),
sayı 13, Almanya
Munzur (2001),
sayı 6, Dersim Etnografya Dergisi, Ankara
Tija Sodıri
(1996), sayı 3, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Almanya
Tija Sodıri
(2001) sayı 7, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Almanya
TORNECENGİ,
Hawar, “Xıncoriye” Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 7, Almanya,
1996, s: 11-21
TORNECENGİ, Hawar,
“Tayé Mertali/Çibenoki”, Zaza Dil ve kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı
7, Almanya, 200,
s: 131-139
XAMIRPET, K.,
“Gola Xamırpét’i”, Zaza Dil ve Kültür Dergisi, Tija Sodıri, sayı 3,
(http://anthro.palomar.edu/language/language_5.htm)
(http://www.angelfire.com/journal/worldtour99/sapirwhorf.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder