A. VARLIK
FELSEFESİNİN KONUSU
Varlık felsefesinin konusu varlıktır. Varlık (etre) var olan her şeydir. Bu anlamda varlık, insan bilincinin dışında, ondan bağımsız olabileceği gibi, insan bilincinin içinde, ona bağımlı da olabilir. Örneğin; okul binası, erik ağacı, kedi insan bilincinin dışında, ondan bağımsız olarak vardır. Bunlar gerçek (reel) varlıklardır. Yedi rakamı, üçgen, pi (3.14) sayısı ise ancak insan bilincinde ve ona bağımlı olarak vardır. Bunlar da düşünsel (ideal) varlıklardır.
Varlık felsefesinin konusu varlıktır. Varlık (etre) var olan her şeydir. Bu anlamda varlık, insan bilincinin dışında, ondan bağımsız olabileceği gibi, insan bilincinin içinde, ona bağımlı da olabilir. Örneğin; okul binası, erik ağacı, kedi insan bilincinin dışında, ondan bağımsız olarak vardır. Bunlar gerçek (reel) varlıklardır. Yedi rakamı, üçgen, pi (3.14) sayısı ise ancak insan bilincinde ve ona bağımlı olarak vardır. Bunlar da düşünsel (ideal) varlıklardır.
Gerçek varlık, gerçekliğini nesnelerden,
olaylardan, kişilerden alan şeydir; uzayda bir yer tutar; zaman içinde değişir
ya da yok olur. Örneğin; erik ağacı kışın yapraklarını döker, baharda yeniden
çiçek ve yaprak açar; zamanı gelince de kuruyup yok olur. Düşünsel varlık
ise duyularla algılanamayan, uzay ve zaman dışı olan ve gerçekliği bulunmayan
şeydir. Nitekim 7 rakamının ya da "pi" sayısının elle tutulur,
gözle görülür bir gerçekliği yoktur. Bunlar değişmezler, hep aynı kalırlar. 7
rakamı ya da "pi" sayısı için ne geçmiş ne de gelecek vardır; ama
bunlar da varlığın bir türüdür.
Gerek "gerçek" gerekse
"düşünsel" olsun, varlığın en genel ve en temel özelliklerini
soruşturan felsefe dalına varlık felsefesi denmektedir. Bu felsefe, konusu
varlık olan sorulara yanıt bulmaya çalışır.
VARLIK FELSEFESİNİN SORULARI
VARLIK FELSEFESİNİN SORULARI
• Varlık nedir?
• Varlık var mıdır?
• Varlık nasıl oluşmuştur?
• Varlığın türleri nelerdir?
• Yalnızca maddesel varlıklar mı vardır? Yoksa tinsel varlıklar da var mıdır?
• İkisi de varsa beden (maddesel varlık) ile ruh (tinsel varlık) arasındaki ilişkiler nasıl kurulabilmektedir?
• İnsanın varlık amacı nedir? vb.
1. BİLİME GÖRE VARLIK
Varlık ya da "var olan" dediğimiz şey toprak, petrol, masa gibi maddesel; bitki, hayvan, insan gibi canlı; algılama, düşünme, anımsama gibi ruhsal ya da matematik sayılar, geometrik şekiller, fikirler, değerler gibi düşümsel bir şey olabilir. Nitekim yer ve yaşam bilimlerini kapsayan doğa bilimleri oluş içinde olan, değişen, teklik bakımından farklılık gösteren, yani bireyleri tam tamına benzer olmayan gerçek varlıkları incelerken; matematik ve mantık gibi formel bilimler doğada bulunmayan, duyu organlarınca algılanamayan, yalnızca düşüncede var olan şeyleri konu edinirler.
Varlık (var olan) hem bilimin hem de felsefenin konusudur; ancak bilimle felsefenin "varlık" konusuna yaklaşımları farklıdır. Bilimler alanlarına giren varlıkları incelerken birtakım ilkelere dayanırlar. Ömeğjn doğa bilimleri, "Doğada mucize yoktur, her şey bir nedene bağlıdır" ilkesinden hareket ederler. Nesneler dünyasını incelerken nesneleri ve onlarla ilişkili olan olayları gözler, anlamaya çalışırlar. Elde ettiklerinin de doğru olup olmadığını deneylerle denetlerler. Böylece nesneler ve olaylar arasında değişmeyen, genel olan ve kanıtlanmış bulunan ilişkileri, başka bir deyişle yasaları bulmaya çalışırlar. Söz gelimi, değişik cisimlerin boşlukta düşüşleri incelendikten sonra varılan "Boşlukta bütün cisimler aynı hızla düşerler" yargısı bir yasadır; çünkü genel, değişmez ve kanıtlanmış bir durumu dile getirmektedir. Bu üç nitelik, sağduyu sahibi bir kimsenin bu yargıyı yadsımasını olanaksız kılar.
Formel bilimlerde de benzer durum söz konusudur. Örneğin matematik; Eukleides'in tanım, önerme, teorem ve ispatlarını çıkış noktası olarak kabul etmiştir. Bunları kabul ettikten sonra sağduyu sahibi her kişi "bir üçgenin kenar ortaylarının aynı noktada kesişeceğini" kabul etmek durumunda kalır. Görülüyor ki gerek gerçek (reel) varlığı gerekse düşünsel (ideal) varlığı konu edinen bilim, varlığın var olduğunu bir ön kabul olarak benimsemektedir.
"Varlık var mıdır, yok mudur?", "Varlığın temeli nedir?" gibi soruları sorun (problem) yapmamaktadır. Bu sorunlara çözüm aramak felsefenin, özellikle de onun bir disiplini olan varlık biliminin işidir. Varlık bilimi (ontoloji) bir bütün olarak varlığı ele alan ve var olanların en temel niteliklerini inceleyen felsefe dalıdır. Bu anlamda varlık bilimi metafizikle eş değerdedir.
• Varlık var mıdır?
• Varlık nasıl oluşmuştur?
• Varlığın türleri nelerdir?
• Yalnızca maddesel varlıklar mı vardır? Yoksa tinsel varlıklar da var mıdır?
• İkisi de varsa beden (maddesel varlık) ile ruh (tinsel varlık) arasındaki ilişkiler nasıl kurulabilmektedir?
• İnsanın varlık amacı nedir? vb.
1. BİLİME GÖRE VARLIK
Varlık ya da "var olan" dediğimiz şey toprak, petrol, masa gibi maddesel; bitki, hayvan, insan gibi canlı; algılama, düşünme, anımsama gibi ruhsal ya da matematik sayılar, geometrik şekiller, fikirler, değerler gibi düşümsel bir şey olabilir. Nitekim yer ve yaşam bilimlerini kapsayan doğa bilimleri oluş içinde olan, değişen, teklik bakımından farklılık gösteren, yani bireyleri tam tamına benzer olmayan gerçek varlıkları incelerken; matematik ve mantık gibi formel bilimler doğada bulunmayan, duyu organlarınca algılanamayan, yalnızca düşüncede var olan şeyleri konu edinirler.
Varlık (var olan) hem bilimin hem de felsefenin konusudur; ancak bilimle felsefenin "varlık" konusuna yaklaşımları farklıdır. Bilimler alanlarına giren varlıkları incelerken birtakım ilkelere dayanırlar. Ömeğjn doğa bilimleri, "Doğada mucize yoktur, her şey bir nedene bağlıdır" ilkesinden hareket ederler. Nesneler dünyasını incelerken nesneleri ve onlarla ilişkili olan olayları gözler, anlamaya çalışırlar. Elde ettiklerinin de doğru olup olmadığını deneylerle denetlerler. Böylece nesneler ve olaylar arasında değişmeyen, genel olan ve kanıtlanmış bulunan ilişkileri, başka bir deyişle yasaları bulmaya çalışırlar. Söz gelimi, değişik cisimlerin boşlukta düşüşleri incelendikten sonra varılan "Boşlukta bütün cisimler aynı hızla düşerler" yargısı bir yasadır; çünkü genel, değişmez ve kanıtlanmış bir durumu dile getirmektedir. Bu üç nitelik, sağduyu sahibi bir kimsenin bu yargıyı yadsımasını olanaksız kılar.
Formel bilimlerde de benzer durum söz konusudur. Örneğin matematik; Eukleides'in tanım, önerme, teorem ve ispatlarını çıkış noktası olarak kabul etmiştir. Bunları kabul ettikten sonra sağduyu sahibi her kişi "bir üçgenin kenar ortaylarının aynı noktada kesişeceğini" kabul etmek durumunda kalır. Görülüyor ki gerek gerçek (reel) varlığı gerekse düşünsel (ideal) varlığı konu edinen bilim, varlığın var olduğunu bir ön kabul olarak benimsemektedir.
"Varlık var mıdır, yok mudur?", "Varlığın temeli nedir?" gibi soruları sorun (problem) yapmamaktadır. Bu sorunlara çözüm aramak felsefenin, özellikle de onun bir disiplini olan varlık biliminin işidir. Varlık bilimi (ontoloji) bir bütün olarak varlığı ele alan ve var olanların en temel niteliklerini inceleyen felsefe dalıdır. Bu anlamda varlık bilimi metafizikle eş değerdedir.
Burada bir nokta üzerinde kısaca duralım:
Bilimde özellikle de mikrofizikte nötrino, kuvark vb. parçacıklar varlık
diye tanımlanmaktadır. Ancak bu parçacıkların varlığı günlük yaşamda
algıladığımız (söz gelimi toprak,petrol, masa gibi) nesnelerin varlığından
farklıdır. Mikrofizik dalında çalışan bilim insanları bu parçacıkların
varlığını kanıtlayamasalar da araştırmalarını sürdürebilmek için kuramsal
olarak kabul etmektedirler.
2. FELSEFE AÇISINDAN VARLIK
Bilim gerçek (reel) ve düşünsel (ideal) varlığı inceler "Varlık var mıdır, yok mudur?" gibi bir soruyu bilim problem yapmaz ve varlık problemi bilimin değil, felsefenin problemidir. Felsefe varlık sorununa nasıl yaklaşır?
a. METAFİZİK-ONTOLOJİ
Varlık sorunu, bilgi kuramı ve etik (ahlak felsefesi) ile birlikte felsefenin temel konularını oluşturur. Bu üç temel konudan filozoflarca ilk ele alınan, varlık sorunudur. Konuya tarihsel açıdan bakıldığında felsefenin, varlık sorunu ile başladığı söylenebilir. Nitekim Akdeniz kültür çevresinde felsefe dediğimiz anlayışa en çok yaklaşan ilk düşünür İzmir'in güneyindeki Milet kentinde yaşamış olan Thales'tir. (M.Ö 624-546). Thales evrendeki her şeyin aslını yani "ana varlık (arkhe)"ın ne olduğunu aramış ve bunu söylence (mitos) ve dinlerin açıklamalarından farklı biçimde "Ana varlık sudur" diye yanıtlamıştır. Ona göre her şey sudan oluşmakta ve gene suya dönüşmektedir.
2. FELSEFE AÇISINDAN VARLIK
Bilim gerçek (reel) ve düşünsel (ideal) varlığı inceler "Varlık var mıdır, yok mudur?" gibi bir soruyu bilim problem yapmaz ve varlık problemi bilimin değil, felsefenin problemidir. Felsefe varlık sorununa nasıl yaklaşır?
a. METAFİZİK-ONTOLOJİ
Varlık sorunu, bilgi kuramı ve etik (ahlak felsefesi) ile birlikte felsefenin temel konularını oluşturur. Bu üç temel konudan filozoflarca ilk ele alınan, varlık sorunudur. Konuya tarihsel açıdan bakıldığında felsefenin, varlık sorunu ile başladığı söylenebilir. Nitekim Akdeniz kültür çevresinde felsefe dediğimiz anlayışa en çok yaklaşan ilk düşünür İzmir'in güneyindeki Milet kentinde yaşamış olan Thales'tir. (M.Ö 624-546). Thales evrendeki her şeyin aslını yani "ana varlık (arkhe)"ın ne olduğunu aramış ve bunu söylence (mitos) ve dinlerin açıklamalarından farklı biçimde "Ana varlık sudur" diye yanıtlamıştır. Ona göre her şey sudan oluşmakta ve gene suya dönüşmektedir.
Thales'i bu görüşe vardıranın sudaki
değişme olayı olduğu düşünülebilir. Gerçekten de su denizleri, gölleri
doldurmakta; ırmaklardan, pınarlardan akmakta; buluta, yağmura, buza, kara
dönüşmekte ve susuz yaşam tümüyle olanaksızlaşmaktadır. Bu örnekte de
görüldüğü gibi varlık sorunu doğanın soruşturulmasıyla başlamıştır.
Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki ayrı terimdir. Aristoteles'e göre ontoloji varlığın ilk temellerini ve ilkelerini araştıran bir felsefe alanıdır. Metafizik terimini ise ilk kullanan Rodoslu Andronikos'tur. (M.Ö. 1. yüzyıl). Andronikos M.Ö. 70'li yıllarda Aristoteles'in yazdıklarını düzenlerken doğayı inceleyen "fizik"le ilgili eserleri öne, ilk felsefe ile ilgili olan yazıları da "meta ta physika (fizikten sonra gelen)" adı altında sona koymuştur. Bu anlamda metafizik, doğa ötesi sorunlarla ilgili ussal açıklamaları (spekülasyonları) içeren bir felsefe disiplinidir. Varlık, tanrı, ruh, ölümsüzlük gibi felsefenin ilk ve son sorunlarda uğraşır. Var alan asıl varlığı, ilk nedenleri, ilkeleri araştırır.
Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki ayrı terimdir. Aristoteles'e göre ontoloji varlığın ilk temellerini ve ilkelerini araştıran bir felsefe alanıdır. Metafizik terimini ise ilk kullanan Rodoslu Andronikos'tur. (M.Ö. 1. yüzyıl). Andronikos M.Ö. 70'li yıllarda Aristoteles'in yazdıklarını düzenlerken doğayı inceleyen "fizik"le ilgili eserleri öne, ilk felsefe ile ilgili olan yazıları da "meta ta physika (fizikten sonra gelen)" adı altında sona koymuştur. Bu anlamda metafizik, doğa ötesi sorunlarla ilgili ussal açıklamaları (spekülasyonları) içeren bir felsefe disiplinidir. Varlık, tanrı, ruh, ölümsüzlük gibi felsefenin ilk ve son sorunlarda uğraşır. Var alan asıl varlığı, ilk nedenleri, ilkeleri araştırır.
Metafiziğe Aristoteles'ten bir örnek
verelim: Aristoteles'e göre tanrı her şeyin ilk nedeni, bütün olayların ilk
hareket ettiricisidir. Ruh, canlıyı cansızdan ayıran başlıca etkendir.
Bireysel ruh ölümlüdür. Ölümsüz olan, insanlığın ruhudur. Evrendeki oluş
tanrıya doğru giden bir oluştur; çünkü evrenin tüm amacı, sonunda tekrar
tanrıya ulaşmaktır. Görüldüğü gibi metafizik, duyularımızla algılayamadığımız
varlıkların ya da gerçeküstü olan şeylerin bilgisidir.
Orta Çağ felsefesinde teolojiyi felsefi
olarak temellendirmede metafizikten büyük ölçüde yararlanılmıştır. 16. yüzyıldan sonra
metafizik terimi, ontoloji terimiyle eş anlamlı olarak da kullanılmıştır.
Metafiziği en sert eleştiren filozoflardan
biri Kant'tır. Ona göre metafizik, duyularla algılanamayan varlıklara ilişkin
kurgusal tanımlar sisteminden başka bir şey değildir. Metafizik, bir bilgi
olmadığı gibi, ortaya koyduğu bilgiler de geçerli bilgiler değildir. Kant'ın
bu görüşlerine ondan sonra gelen materyalist filozoflar da katılmışlardır.
Metafizik ve ontoloji hakkında daha kapsamlı bir görüşe varabilmek için
ontolojinin gelişimine göz atalım.
b. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ONTOLOJİ
Ontoloji, görünüşlerin arkasında kalan "kendinde varlığı" başka bir deyişle "mutlak olanı" arayan bir felsefe disiplinidir. Varlığı yalnızca var olması açısından yani başka belirtilerini göz önüne almadan kavramaya çalışır. Bu bilgi dalının öteki bilim dallarından en önemli farkı şudur: Bilimler varlığı birtakım alanlara bölerler ve her biri sınırları belli olan kendi alanlarında araştırma yapmakla yetinirler. Örneğin; jeoloji madensel varlıkları; botanik bitkisel varlıkları inceler. Ontoloji ise varlığı çeşitli alanlara bölmeden bir "bütün" olarak ele alır ve onun oluşunu, temel yapısını, ilkelerini araştırır.
b. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ONTOLOJİ
Ontoloji, görünüşlerin arkasında kalan "kendinde varlığı" başka bir deyişle "mutlak olanı" arayan bir felsefe disiplinidir. Varlığı yalnızca var olması açısından yani başka belirtilerini göz önüne almadan kavramaya çalışır. Bu bilgi dalının öteki bilim dallarından en önemli farkı şudur: Bilimler varlığı birtakım alanlara bölerler ve her biri sınırları belli olan kendi alanlarında araştırma yapmakla yetinirler. Örneğin; jeoloji madensel varlıkları; botanik bitkisel varlıkları inceler. Ontoloji ise varlığı çeşitli alanlara bölmeden bir "bütün" olarak ele alır ve onun oluşunu, temel yapısını, ilkelerini araştırır.
Varlığın bu anlamda araştırılması önce de
belirttiğimiz gibi Aristoteles'e kadar uzanır. Ancak ontolojiyi bir felsefe
disiplini haline getiren Alman filozoflarından Christian Wolff'tur. (1679-1754)
Wolff'un ontolojisi 18. yüzyılda deneysel bilime dayanan empirizm ile
materyalizmin eleştirileri karşısında tutunamaz duruma gelince Kant, Hegel ve
başka bazı 19. yüzyıl filozofları daha kusursuz bir ontoloji geliştirmeye
yöneldiler. Onları 20. yüzyılda yeni ontoloji diye tanınan bir akım
izledi. Bu akımın önde gelen temsilcilerinden Nicolai Hartmann öznelciliğe,
akıl dışıcılığa ve gizemciliğe karşı çıktı. Varlığın felsefesi olan
ontolojiyi deneysel temellere dayandırmaya ve bilimsel bilgilerle bağdaştırmaya
çalıştı.
Yeni ontoloji, daha doğru bu deyişle
bugünün ontolojisi varlığa farklı bir biçimde yaklaşmaktadır. Metafiziğe
dayanan ontoloji varlığın gerisinde daima bir şeyler aramıştır. Görünüşteki
varlığın arkasındaki "kendinde varlığı", "mutlak olan"ı
ortaya koymaya çalışmıştır. Örneğin, Aristoteles'te varlığın arkasındaki bu son
şey salt form; Spinoza'da tanrıdır. Kant'ta son şey temel
varlık; Hegel'de mutlak ruhtur. (Geist)
Günümüz ontolojisi ise varlığı en son şey
olarak görmekte ve görünüş ile kendi başına varlığın bir birlik oluşturduğunu
kabul etmektedir. Kısaca zamanımızın ontolojisi fenomen (duyularla algılanabilen şey,
görüngülerden hareket etmekte ve incelemelerini varlık fenomenleri üzerinde
yapmaktadır.
c. Metafiziğin Varlıkla İlgili Temel
Soruları
İnsanı hayvandan ayıran bazı özellikler vardır. Örneğin; hayvan geçmişini bilemez, insan bilir. Hayvan geleceğini tasarlayamaz, insan tasarlar. Hayvan başkalarının deneyimlerinden yararlanamaz, insan yararlanır. Eğitilmiş bir hayvan başka bir hayvanı eğitemez, insan eğitir. Düşünürler, bunları ve benzerlerini göz önüne alarak insanı değişik şekillerde tanımlamışlardır. Kimilerine göre insan, düşünüp söyleyen ya da gülen bir yaratıktır. Aristoteles için insan "toplumsal", Schopenhauer (1788-1860) için "metafizik" bir hayvandır.
İnsanı hayvandan ayıran bazı özellikler vardır. Örneğin; hayvan geçmişini bilemez, insan bilir. Hayvan geleceğini tasarlayamaz, insan tasarlar. Hayvan başkalarının deneyimlerinden yararlanamaz, insan yararlanır. Eğitilmiş bir hayvan başka bir hayvanı eğitemez, insan eğitir. Düşünürler, bunları ve benzerlerini göz önüne alarak insanı değişik şekillerde tanımlamışlardır. Kimilerine göre insan, düşünüp söyleyen ya da gülen bir yaratıktır. Aristoteles için insan "toplumsal", Schopenhauer (1788-1860) için "metafizik" bir hayvandır.
Kuşkusuz bu tanımlardan hiçbirisi eski
mantıkçıların dediği gibi efradını cami, ağyarını mani (yani, tanımlanan şeyin
bütün bireylerini içine alan ve başkalarını dışarda bırakan) bir tanım
değildir. Ama her biri insanın önemli bir niteliğini vurgulamaktadır, "insan
metafizik bir hayvandır" sözü de bu anlamda değerlendirilebilir; çünkü
tüm hayvanlar içinde metafizik yapabilen tek varlık insandır.
İnsan soru sorarak ve ona yanıt arayarak
birçok metafizik soru ortaya koyar.
METAFİZİĞİN VARLIKLA İLGİLİ TEMEL
SORULARI
• Varlık var mıdır?
• Varlığın kökeni nedir?
• Varlık değişken midir?
• Varlık bir midir, çok mudur?
• Varlığın ana maddesi nedir?
• Varlık nasıl var olmuştur?
• Evren nasıl var olmuştur?
• Evrende düzen var mıdır?
• Evrende özgürlük var mıdır?
• Evren sonlu mu yoksa sonsuz mudur?
• Evrende amaçlılık var mıdır? vb.
Düşünen her insana yukarıdaki soruları ve benzerlerini sorduran birtakım nedenler vardır. Örnek olmak üzere son soruyu, "Evrende amaçlılık var mıdır?" sorusunu ele alalım: Öğretim yılı süresince zamanımızın bir bölümünü evle okul arasında geçiririz. Eğer büyük kentlerden birinde yaşıyorsak okula gitmek için otobüs, minibüs, dolmuş, tren gibi toplu ulaşım araçlarından yararlanırız. Durak yerleri, güzergahları, hareket zamanları belli olan bu araçlar insanların güvenli, sağlıklı, hızlı ve rahat yolculuk etmeleri için üretilmişlerdir. Başka bir deyişle bu araçlar belli amaçlar için yapılmışlardır. Amaçlılık; giysiler, sıralar, kitaplar için de geçerlidir. Bundan ötürü nerede üretilmiş bir nesne görsek onun bir amacı olduğunu düşünür ve nelerden oluştuğunu araştırmaya, anlamaya çalışırız.
• Varlık var mıdır?
• Varlığın kökeni nedir?
• Varlık değişken midir?
• Varlık bir midir, çok mudur?
• Varlığın ana maddesi nedir?
• Varlık nasıl var olmuştur?
• Evren nasıl var olmuştur?
• Evrende düzen var mıdır?
• Evrende özgürlük var mıdır?
• Evren sonlu mu yoksa sonsuz mudur?
• Evrende amaçlılık var mıdır? vb.
Düşünen her insana yukarıdaki soruları ve benzerlerini sorduran birtakım nedenler vardır. Örnek olmak üzere son soruyu, "Evrende amaçlılık var mıdır?" sorusunu ele alalım: Öğretim yılı süresince zamanımızın bir bölümünü evle okul arasında geçiririz. Eğer büyük kentlerden birinde yaşıyorsak okula gitmek için otobüs, minibüs, dolmuş, tren gibi toplu ulaşım araçlarından yararlanırız. Durak yerleri, güzergahları, hareket zamanları belli olan bu araçlar insanların güvenli, sağlıklı, hızlı ve rahat yolculuk etmeleri için üretilmişlerdir. Başka bir deyişle bu araçlar belli amaçlar için yapılmışlardır. Amaçlılık; giysiler, sıralar, kitaplar için de geçerlidir. Bundan ötürü nerede üretilmiş bir nesne görsek onun bir amacı olduğunu düşünür ve nelerden oluştuğunu araştırmaya, anlamaya çalışırız.
Evren hakkında da aynı şekilde düşünürüz;
çünkü evrenin genel dengesi içinde de bir düzen vardır. Güneş her gün
doğudan doğmakta, batıdan batmaktadır. Mevsimler birbirini izlemektedir.
Hayvanlara içgüdüleri yol göstermekte, yumurtlama zamanı gelen kuş hemen yuva
yapmaya girişmektedir. Şair Melih Cevdet Anday (1915-2002) "Düzenli
Dünya" adlı şiirinde bu durumu dile getirir.
Düzenli Dünya
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı, yazı, baharı, güzü, gecesi gündüzü sırayla
Ağaçların kökü içerde
Dalların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Beş parmak yerli yerinde
Baş, işaret, orta, yüzük ve serçe
Diyelim ki kalksa da serçe, orta parmağa doğru yürüse
Ne haddine
Yahut akasyanın biri başını toprağa daldırdığı gibi bir gezintiye çıksa
Merhaba kestane merhaba çam
Esselamunaleyküm ve aleykümselam
Kimsin nesin nerelisin derken
Laf açılır mı bizim akasyanın kökünden
Bir uğultudur başlar rüzgarda
Kökü dışarda, kökü dışarda
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı, yazı, baharı, güzü, gecesi, gündüzü sırayla
Ağaçların kökü içerde
Dalların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Altta ölüler
Üstte diriler
Gel keyfim gel
Düzenli Dünya
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı, yazı, baharı, güzü, gecesi gündüzü sırayla
Ağaçların kökü içerde
Dalların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Beş parmak yerli yerinde
Baş, işaret, orta, yüzük ve serçe
Diyelim ki kalksa da serçe, orta parmağa doğru yürüse
Ne haddine
Yahut akasyanın biri başını toprağa daldırdığı gibi bir gezintiye çıksa
Merhaba kestane merhaba çam
Esselamunaleyküm ve aleykümselam
Kimsin nesin nerelisin derken
Laf açılır mı bizim akasyanın kökünden
Bir uğultudur başlar rüzgarda
Kökü dışarda, kökü dışarda
Bayılırım şu düzenli dünyaya
Kışı, yazı, baharı, güzü, gecesi, gündüzü sırayla
Ağaçların kökü içerde
Dalların başı yukarda
İnsanların aklı başında
Altta ölüler
Üstte diriler
Gel keyfim gel
Melih Cevdet ANDAY
Bu düzenli dünya, düşünen kişileri etkilemekte ve onlarda şu soruyu sorma ve yanıtını arama gereksinimini doğurmaktadır:
"Evrende bir amaçlılık var mıdır?
Eğer varsa bunu düzenleyen bir varlık mevcut mudur?"
Bu düzenli dünya, düşünen kişileri etkilemekte ve onlarda şu soruyu sorma ve yanıtını arama gereksinimini doğurmaktadır:
"Evrende bir amaçlılık var mıdır?
Eğer varsa bunu düzenleyen bir varlık mevcut mudur?"
Bitkiler ve hayvanlar gibi insanların da
ölümlü olduğunu gözlemleyen insanoğlu
"Ölüm varlığın ortak bir yasası mıdır?",
"Ölüm nedir? Sonsuza dek yok olmak mıdır?",
"Yoksa ölenler, yaşayanların göremedikleri bir yaşam mı sürdürüyorlar?"
gibi başka sorular da ortaya koyar.
Tüm bu ve benzer sorular, metafiziğin temel sorularını oluşturur.
B. ONTOLOJİ AÇISINDAN VARLIK
1. VARLIĞIN VAR OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ
Varlığın var olup olmadığı ontolojinin temel problemlerinden biridir. Bu konudaki görüşleri iki kümede_toplamak olanaklıdır. Bunlardan biri "Varlık var mıdır?" sorusunu "Yoktur." diye yanıtlayan görüşlerdir: Nihilizm ve Taoculuk bu kümde yer alırlar. Diğeri ise varlığın "var olduğu"nu kabul eden öğretilerdir. Bunları da realizm adı altında toplamak olanaklıdır; ancak bu kümede toplananlar "varlık" problemini çok çeşitli biçimlerde ele almışlar, bundan da çok farklı öğretiler ortaya çıkmıştır.
"Ölüm varlığın ortak bir yasası mıdır?",
"Ölüm nedir? Sonsuza dek yok olmak mıdır?",
"Yoksa ölenler, yaşayanların göremedikleri bir yaşam mı sürdürüyorlar?"
gibi başka sorular da ortaya koyar.
Tüm bu ve benzer sorular, metafiziğin temel sorularını oluşturur.
B. ONTOLOJİ AÇISINDAN VARLIK
1. VARLIĞIN VAR OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ
Varlığın var olup olmadığı ontolojinin temel problemlerinden biridir. Bu konudaki görüşleri iki kümede_toplamak olanaklıdır. Bunlardan biri "Varlık var mıdır?" sorusunu "Yoktur." diye yanıtlayan görüşlerdir: Nihilizm ve Taoculuk bu kümde yer alırlar. Diğeri ise varlığın "var olduğu"nu kabul eden öğretilerdir. Bunları da realizm adı altında toplamak olanaklıdır; ancak bu kümede toplananlar "varlık" problemini çok çeşitli biçimlerde ele almışlar, bundan da çok farklı öğretiler ortaya çıkmıştır.
NİHİLİZM
Nihilizm Latince hiç anlamına gelen nihil
sözcüğünden türetilmiştir. Türkçeye "hiççilik" ya da
"yokçuluk" diye çevrilmektedir. Geniş anlamda nihilizm, hiçbir
değer ve kural tanımayan görüşleri, hiçbir otoriteye boyun eğmemek ilkesini
benimseyen anlayışları dile getirir.
Nihilizm 20. yüzyılda Rusya'nın dış ve iç
olaylarla sarsıldığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Rus romancı İvan Turgenyev'in
(1818-1883) "Babalar ve Oğullar" (1862) adlı romanıyla sözcük olarak
yayılmış, Çernişevski (1818-1889)'nin çabalarıyla siyasal bir öğreti niteliğini
kazanmıştır.
Siyasal bir görüş olarak nihilizm, toplum
düzeni hakkında insanlara benimsetilmiş, doğruluğuna inandırılmış tüm
düşüncelere karşı çıkar. Eski yerleşik düzenin yerine yepyeni bir düzen kurmayı
amaçlar. Nitekim çarlık dönemi Rusya'sında daha çok işsiz ve amaçsız genç
aydınlardan oluşan ilk nihilistler Comte'un pozitivizmine sarılmışlar ve doğa
bilimlerinin verilerine dayanan yeni bir toplumsal düzen kurmaya yönelmişlerdi.
Siyasal nihilizmin bir çeşidi de toplumdaki her tür otoriteye karşı çıkar. Toplumun birey üzerinde hiçbir baskı kurmaması gerektiğini savunur. Nihilizm bu biçimiyle individüalizm (bireycilik) ve anarşizmle birleşir.
Siyasal nihilizmin bir çeşidi de toplumdaki her tür otoriteye karşı çıkar. Toplumun birey üzerinde hiçbir baskı kurmaması gerektiğini savunur. Nihilizm bu biçimiyle individüalizm (bireycilik) ve anarşizmle birleşir.
Nihilizmin önde gelen temsilcilerinden
biri de Alman Filozof Friedrich Nietzsche'dir. (Fridrih Niçe, 1844-1900)
Nietzsche insanlığın birikimi olan kültür, ahlak ve adalet standartlarını
tümüyle yadsır. Onların yerine üst insana yakışan efendi ahlakının konmasını
savunur. Bu bağlamda sosyalizmi kölelerin baş kaldırışı olarak niteler.
Hristiyanlığı da tanrı önünde insanların eşit olduğunu açıkladığı ve
bireylerdeki irade gücünü yok ederek insanlığı küçük düşürdüğü için reddeder.
Felsefede nihilizm, bilginin mümkün
olduğu görüşünü reddeden, kendisinden kuşku duyulamayan hiçbir şeyin
olmadığını öne süren ve maddesel gerçekliğin varlığını yadsıyan bir öğretidir. "Varlık var
mıdır?" sorusuna "Yoktur." diye yanıt veren bir görüştür.
Nihilizmin kökleri İlk Çağ Yunan düşüncesine, özellikle sofist Gorgias'a kadar uzanır, (M.Ö. 483-375) Sicilyalı filozof "Varlık var mıdır?" sorusuna yanıtını üç önermede özetler:
"Hiçbir şey gerçek (var) değildir." Varlık yokluk, yokluk da varlıktır. O halde var olan varlık yoktur.”
"Gerçek de (var da) olsa bilinemez.” Var olan ve bu var olanın bilgisinden söz edebileceğimiz varlık ve bilgisi yoktur. Çünkü var olanın bilgisinin doğru olması gerekir; fakat doğru bilgi yoktur. O halde doğru yoksa bilgi de yoktur.
"Bilinebilse bile dile getirilemez. Başkasına bildirilemez.” Varlık var değildir. Var olmayanın bilgisi de yoktur. O halde var olmayanın ne kendisi ne de bilgisi düşünülebilir, anlatılabilir.
Aynı zamanda bir hatip olan Gorgias, dinleyicilerinin doğru bilgiye sahip olduktan sonra görüşlerini gözden geçirmelerini sağlamak gibi bir amaç taşımıyor. Yalnızca muhakeme yoluyla merak uyandırarak onları etkilemeye çalışıyor.
TAOCULUK
"Varlık var mıdır?" sorusunu "Yoktur." diye yanıtlayan öğretilerden biri de Taoculuk'tur. (Taoizm) Dış dünyadaki varlıklar var olmasalar bile, gerçekten var olan bir varlıktan söz edilir. Bu Tao'dur. Taoculuk Çin'de yaklaşık M.Ö. 6. yüzyılda doğmuştur. Kurucusu Lao Tse (M.Ö. 570-485) adlı bir düşünürdür. Önceleri felsefi bir öğreti olan Taoculuk zamanla din şekline dönüşmüştür. Temel ilkeleri, günümüze kadar gelen "Çuang Tseu" adlı kitapta belirtilmiştir. Bu öğretiye göre Tao, evrenin düzenidir; bütün olayların kendisinden çıktığı sonsuz özdür.
Gerçek, tüm çeşitliliğine karşın tektir.
Olaylar dış görünüşlerden başka bir şey değildir.
Her şey görecelidir (rölatiftir).
Aldatıcı dünya varlıktan yoksundur.
Nihilizmin kökleri İlk Çağ Yunan düşüncesine, özellikle sofist Gorgias'a kadar uzanır, (M.Ö. 483-375) Sicilyalı filozof "Varlık var mıdır?" sorusuna yanıtını üç önermede özetler:
"Hiçbir şey gerçek (var) değildir." Varlık yokluk, yokluk da varlıktır. O halde var olan varlık yoktur.”
"Gerçek de (var da) olsa bilinemez.” Var olan ve bu var olanın bilgisinden söz edebileceğimiz varlık ve bilgisi yoktur. Çünkü var olanın bilgisinin doğru olması gerekir; fakat doğru bilgi yoktur. O halde doğru yoksa bilgi de yoktur.
"Bilinebilse bile dile getirilemez. Başkasına bildirilemez.” Varlık var değildir. Var olmayanın bilgisi de yoktur. O halde var olmayanın ne kendisi ne de bilgisi düşünülebilir, anlatılabilir.
Aynı zamanda bir hatip olan Gorgias, dinleyicilerinin doğru bilgiye sahip olduktan sonra görüşlerini gözden geçirmelerini sağlamak gibi bir amaç taşımıyor. Yalnızca muhakeme yoluyla merak uyandırarak onları etkilemeye çalışıyor.
TAOCULUK
"Varlık var mıdır?" sorusunu "Yoktur." diye yanıtlayan öğretilerden biri de Taoculuk'tur. (Taoizm) Dış dünyadaki varlıklar var olmasalar bile, gerçekten var olan bir varlıktan söz edilir. Bu Tao'dur. Taoculuk Çin'de yaklaşık M.Ö. 6. yüzyılda doğmuştur. Kurucusu Lao Tse (M.Ö. 570-485) adlı bir düşünürdür. Önceleri felsefi bir öğreti olan Taoculuk zamanla din şekline dönüşmüştür. Temel ilkeleri, günümüze kadar gelen "Çuang Tseu" adlı kitapta belirtilmiştir. Bu öğretiye göre Tao, evrenin düzenidir; bütün olayların kendisinden çıktığı sonsuz özdür.
Gerçek, tüm çeşitliliğine karşın tektir.
Olaylar dış görünüşlerden başka bir şey değildir.
Her şey görecelidir (rölatiftir).
Aldatıcı dünya varlıktan yoksundur.
Şu satırlar Taoculuğun varlık anlayışı
hakkında bir fikir verebilir:
Çuang Tseu adlı yapıtta, yapıtın kahramanı Çuang Tseu suda oynaşan balıkları görünce; "İşte balıkların eğlencesi" dedi. Karşısındaki ise "Sen balık değilsin ki balığın neyle eğlendiğini bilesin!" karşılığını verdi. Çuang Tseu de şöyle dedi: "Sen de ben değilsin ki benim balıkların neyle eğlendiklerini bilmediğimi bilesin.'"
Çuang Tseu adlı yapıtta, yapıtın kahramanı Çuang Tseu suda oynaşan balıkları görünce; "İşte balıkların eğlencesi" dedi. Karşısındaki ise "Sen balık değilsin ki balığın neyle eğlendiğini bilesin!" karşılığını verdi. Çuang Tseu de şöyle dedi: "Sen de ben değilsin ki benim balıkların neyle eğlendiklerini bilmediğimi bilesin.'"
"Eskiden 'varoluş'un birliği içinde
başka varlıklarla kaynaşmış olduğumuza göre bu varlıkları da anlayabiliriz
belki..."
Taoculuğun ana ilkesi şudur:
Tao'ya, yani doğaya göre yaşamak ve onun yasalarıyla özdeşleşmek.
Taoculuğa göre insan düşünce, esrime (vecd) ve sezgi yoluyla ilk gerçek olan Tao ile birleşebilir. Tao ile birleşen kişi ise aldatıcı dünyadan uzaklaşır ve ölümsüzlüğe kavuşur.
REALİZM
Realizm (gerçekçilik); edebiyat, sanat ve felsefede kullanılan bir terimdir. Edebiyatta realizm gerçeği olduğu gibi yansıtmayı amaçlayan bir akımdır. Bu akımı benimseyen yazarlar yaşamdaki olayları, kişileri ön yargısız, nasıllarsa öyle yansıtmaya çalışırlar. Eserlerinde kendi yorumlarına yer vermemeye, anlattıkları olaylar ve kişilerle okuyucuyu baş başa bırakmaya özen gösterirler.
Taoculuğun ana ilkesi şudur:
Tao'ya, yani doğaya göre yaşamak ve onun yasalarıyla özdeşleşmek.
Taoculuğa göre insan düşünce, esrime (vecd) ve sezgi yoluyla ilk gerçek olan Tao ile birleşebilir. Tao ile birleşen kişi ise aldatıcı dünyadan uzaklaşır ve ölümsüzlüğe kavuşur.
REALİZM
Realizm (gerçekçilik); edebiyat, sanat ve felsefede kullanılan bir terimdir. Edebiyatta realizm gerçeği olduğu gibi yansıtmayı amaçlayan bir akımdır. Bu akımı benimseyen yazarlar yaşamdaki olayları, kişileri ön yargısız, nasıllarsa öyle yansıtmaya çalışırlar. Eserlerinde kendi yorumlarına yer vermemeye, anlattıkları olaylar ve kişilerle okuyucuyu baş başa bırakmaya özen gösterirler.
Sanatta realizm denilince de yaşamı ve
doğayı olduğu gibi yansıtmayı amaçlayan görüşler anlaşılır.
Felsefede ise realizm başlıca şu görüşleri belirtir:
Felsefede ise realizm başlıca şu görüşleri belirtir:
Ontolojide realizm, dış dünyanın gerçekten
var olduğunu ileri süren öğretidir. Bu öğretiye göre dış dünya bizden
bağımsız ve nesnel olarak vardır.
Bilgi kuramı açısından realizm, bilen
özneden bağımsız olarak var olan bir gerçekler (realiteler) dünyasının
bulunduğunu ve bu gerçekler dünyasının bilgisine algı ya da düşünme yolu ile
erişebileceğimizi benimseyen öğretidir. Realizmin karşıtı idealizmdir.
Felsefe tarihinde realizm, sözcük
anlamının tersi olan görüşleri dile getirmekte de kullanılmıştır. İlk Çağın ünlü
filozofu Platon'un "idealar kuramı" ile Orta Çağ'da
"tümel kavramlardın gerçek varlıklar olduğunu öne süren görüş bunun
örnekleridir.
Platon'a göre idealar, gelip geçen
şeylerin değişmez şekilleri, öncesiz ve sonrasız asıllarıdır, gerçek varlıklardır.
Dış dünyadaki duyulur varlıklar ise ancak ideaların kopyası ya da gölgesidir.
Platon gerçek varlık olarak ideaları kabul ettiği için öğretisine
"realizm" denmiştir.
Orta Çağ filozoflarının üzerinde
anlaşamadıkları tek bir sorun olduğu söylenebilir. O da "tümel
kavramlar"ın gerçek birer varlık olup olmadıkları sorunudur. Bu konuda realizm,
nominalizm ve konseptüalizm olmak üzere üç görüş ortaya çıkmıştır.
Realizm, tümel kavramların bilincin
dışında kendine özgü gerçek bir varlığı olduğunu ve bunların tekil nesnelerden
önce geldiğini ileri süren görüştür. Orta Çağda realizm, idealizm demektir.
Nominalizm (adcılık); tümel
kavramların, birbirine benzeyen varlıklara insanlar tarafından takılmış adlar
olduğunu ileri süren görüştür.
Konseptüalizm (kavramcılık); tümel
kavramların kendi başlarına bir varlıkları olmadığını, bunların yalnızca
düşünsel varlıklar olduğunu kabul eden görüştür.
Bu üç görüşten realizm Orta Çağın ilk dönemlerinde, konseptüalizm skolastik felsefenin en parlak dönemi olan 12. yüzyılda, nominalizm de skolastiğin çöküş dönemi olan 14. yüzyılda egemen görüş olmuştur.
Bu üç görüşten realizm Orta Çağın ilk dönemlerinde, konseptüalizm skolastik felsefenin en parlak dönemi olan 12. yüzyılda, nominalizm de skolastiğin çöküş dönemi olan 14. yüzyılda egemen görüş olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder